Yine bir öğlen vakti ve yine bir yalnızlık. Hiç şüphesiz her zamanki gibi dışarıdan gelen inşaat sesleri ve güneşin tüm şiddetiyle aydınlattığı gökyüzü, zaten perdeleri bir hayli ince olan odayı gürültüsüyle aydınlatmakta hiç zorlanmamıştı. Mırın kırın etmedi çünkü buna alışkındı. Gözlerini araladı ve ışığın farkındalığını iyice hissetti. Uykulu olmasına rağmen bir hışımda ayağa kalktı ve bir bardak su alabilmek için mutfağa gitti.
Döndüğünde, bozulmuş yatak örtüsünü el yordamıyla üstün körü düzeltmeye çalıştıktan sonra, hiç değilse şu an için yeniden dağıtmamak adına üzerine yavaşça oturdu. Daha henüz doldurduğu bardaktaki suyu tek seferde içti. Anlaşılan oydu ki, Pola her sabah olduğu gibi susamıştı. Bu, aşırı susadığından mı kaynaklıydı yoksa fazla uyumuş olduğundan mı emin olamıyordu.
Kendini hiç de iyi hissetmiyordu. Bi' an için, şu an dünyada oluşunun kendisini dışında herhangi biri adına ne anlam ifade edebileceğini düşündü. Pek bi' sonuca varamamıştı. İşin sonuna gelindiğinde insanların hiçbirinin bir diğeri için bir anlamı olmadığını biliyordu. Çoğu insan için kulağa rahatsız edici gelebilecek olsa da, herbir insanın yalnızca kendi zevki ve çıkarı adına yaşadığını ve hayatı söz konusu olduğunda asla bir diğerinin varlığını kendi varlığına eş değer tutmayacağını düşünüyordu. Tabii psikolojik sorunlarla kendisini değersizleştiren insanların dışındakileri kapsıyordu bu tabir. Pola ayrıca, bakıldığında bu acımasız ve bir o kadar berbat hissettiren işleyişi, hayatı yaşayışın her alanında düşüncelerine getirmemesi gerektiğini de biliyordu. Bir yandan her bireyin kişisel değer yargılarıyla hareket edebilmeye hakkı olmalıydı ona göre. Eğer etik yargılarımızca hoş bulmadığımız insan dürtüleriyle işliyorsa bu düzen, ona ayak uydurmak ve kimi yalanlarla yaşamak en anlamlı olanıydı. Hem bazen bir şeyleri bilmiyor veya insanın kendisini kandırıyor olması da güzel olabilirdi. Sonuçta kimileri de hayatlarının sonuna değin bir yalanı yaşam anlamının merkezine koyarak geçiriyor ve bu şekilde ölüyordu. Bu, dışarıdan bakıldığında bilen biri için aptalca görünse de, yaşayan için herhangi bir açığı yoktu ve çoğunlukla yaptığı şeyin doğru olduğundan emin şekilde nefes alıyordu. Bilen birinin yalanla yaşamayı istemesiyse ancak duymayı, görmeyi veya şahit olmayı istemediği şeylerle karşılaşabilme ihtimaliyle nüksedebilirdi.
Bu düşünceler eşliğinde saat ikiye yaklaşmıştı bile. Havanın henüz kararmamış olmasına rağmen, ardındaki hapsolmuş aydınlıkla gökyüzü, karanlık bulutların egemenliğine bürünmüştü. Dünyanın, bu karamsar düşüncelere en güzel desteği bu olabilirdi belki de (!).. Yine de, Pola yağmuru seviyordu. Hele ki daha gündüzleyin kararan gökyüzüyle akabinde esen serinletici o hava, çiselen yağmur ve esasında elektronların fazla yüklenmesinden açığa çıkan gök gürültüleri anlamsız tatlı hislere kapılmasını sağlıyordu.
- Tamam. Şimdi, artık bir şeyler yapmalıyım.
Tek başına oluşu bir yana, para kazanmak için bir şeyler yapmalıydı. Hatta öyle ki bu düşünceler kimi zaman onun anksiyeteye kapılmasına bile neden olabiliyordu. Sonuçta yalnızdı. Bu noktada sahip olduğu sorunlara yardımcı yalnızca kendi olabilirdi. Ona başka kim yardım edebilirdi ki? Gitmeyi planladığı ama bir sebepten sürekli ertelediği psikiyatristler mi? Belki bu denli ön yargılı olmasıydı ve çoğu zaman kendi benliğinde kaybolmasına engel olabilseydi, yardımcı olabilirlerdi. Ne var ki yaşantısından her ne kadar anlamlı sonuçlar çıkarmaya çalışsa da, kendisine fayda sağlayacak şeyleri ertelemeye meyletmeye karşı koyamıyordu. Şu an için ne yapacağını bile bildiğinden emin değildi. Sanki tek bildiği ve farkında olduğu şey, bir şeyler yapması gerektiğiydi.
Bilgisayarını aldı ve salondaki masaya yerleşti. Yapabileceğini umduğu bir fikir üzerinde düşünmeye başladı. Aslında Pola çoğunlukla karamsar biriymiş gibi görünse de, zaman zaman hevesli ve umutlu olmayı biliyor ve biryandan bunları sürdürebilmek adına çaba göstermeye çalışıyordu. Şu an o zamanlardan biri gibiydi. Birkaç saat, düşündüğü şeyi kodlamaya çalışmakla uğraştı. Sonunda, diğer günlerden pek de farksız olarak masadan kalktı ve yakınlardaki bir koltuğa uzandı. Bu ara vermek gibi bir şeydi ve buna ihtiyacı olduğunu düşünürdü. Çünkü yeni bir şeyler keşfetmek, bir fikir üretmek ve onu hayata geçirmek çoğunlukla oldukça güçtü.
- Peki... Büyük hedeflere çoğunlukla kolayca ulaşılamayacağını biliyorum. Ancak ben uzun süredir böyleyim zaten. Düşünüyorum, çalışıyorum. Ya da belki çalıştığımı mı zannediyorum?.. Hayatımdan, psikolojimden dahi çok şey verdim; vermek zorunda kaldım. Bilmiyorum, buna belki de ben zorladım kendimi. Yine de dünyanın adaletsiz olduğunu her şeyden iyi biliyorum. Ve tabii bunun beni çalışmaktan men etmemesi gerektiğini de...
Bu küçük söyleniş ona biraz daha iyi gelmiş gibiydi. Nedenini bilmiyordu ama kaygı ve stres içerisindeyken kimi zaman bunu dile getirmenin iyi gelebildiğini deneyimlemişti. Bunu her zaman yapmak istemiyordu gerçi. Ama yaptığında daha iyi hissediyor gibiydi. Bu, kişinin günlük meşguliyetlerle kendi içsel sorunlarını ertelemeye çalışması ve sahip olunan güçlüklerle yaşayabilmek adına uydurulmaya çalışılan küçük yalanların bir parçası gibi bir şey miydi? Pola yine kendince bir şeyleri anlamlandırmaya çalışıyordu. Gerçeğe ne denli yakın olduğunu ise sanki asla bilemeyecekmiş gibiydi.
Bir an için bi' ses duyar gibi oldu. Evet, içerideki odadan çalmakta olan telefonunun sesiydi bu. Yattığı yerden doğruldu, durgun ve biraz da meraklı adımlarla sese doğru gitti. Bilmediği bir numaraydı bu. Ama alan kodundan bir cep telefonu numarası olduğunu anlayabiliyordu. Şüpheci bi' yaklaşımla açmaya yeltendi;
- Alo?
- Alo!
Bu bi' kızdı.
- Adınız Polla mı?
Şaşkınlıkla, kelimeleri ayırarak;
- Yani, Pola?
- Peki o zaman, yanlış numara.
Yüzüne kapatmıştı. Bu oldukça anlamsızdı. Bir yandan kırıcı da gelmediğini söyleyemezdi. İşin ilginç yanı, karşı tarafın sormuş olduğu ismin kendi ismine benzerliydi. Yalnızca tek bir harf farklıydı. Bu sebeple bu alışılmadık arayış ona garip gelmişti. Aslında bulunduğu durumda bir kızın sesini duymuş olması biraz iyi hissettirmişti. Bu acınacak bi' durum muydu? Her halükarda, sonrasında aniden yüzüne kapatması, insanı istemsizce 'bunu neden yaptı ki?' düşüncesine itiyordu.
Pola bir süre, elinde telefonla öylece kaldı. Arayanın sesini birine benzetmişti ama yanılıyor da olabilirdi. Sonuçta anladığı kadarıyla konuştuğu genç bir kızdı ve genç kızlarının her birinin tınıları elbet farklı olsa da muhtemel tonları birbirine yakındı. Bunun ona iyi gelmeyeceğini bildiğinden bu konunun üzerinde durmayı istemedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Pola
General FictionBu kitap, bulunduğu dönem ve yerden sebeple yaşadığı sorunların kendisine olan etkisini, dolayısıyla bunların sonuçlarını ve karakterin benliği ve yaşadıklarıyla olan mücadelesini anlatmayı amaçlıyor.