Misafirin Misafiri

147 15 61
                                    

Herkese merhabalar!

Bir geçiş bölümüyle geldim bugün. Umarım okuyan herkesin hoşuna gider ve beklemenize değmiş olur. Eğer yorumlarınızla fikrinizi belirtirseniz de çok sevinirim.
Kendinize iyi bakın.
Gelecek bölüme dek,

Sevgilerle💕

***

Seul, Güney Kore~

Bazı zamanlar kafamın içinde şu sinir bozucu üst komşunun yaramaz küçük çocuğu oradan şuraya koşturuyormuş gibi hissediyordum. Hayır, daha önce hiç üst komşum olmamıştı fakat hayal edebiliyordum. Kesin fazla sinir bozucu olurdu. Neyse ki zengindim. Bir zamanlar hani...

Bunu vurgulamasam yaşayamazdım, üzgünüm.

Neden olmayan sinir bozucu üst komşumdan bahsettiğime gelirsek... Çocuğu kafamı talan etmekle meşgulken bir el atıp susturmayışındandı. Yorulmuştum kesintisiz olarak kendimi ve bir de onu dinlemekten. Ben aklımı dağıtmak amacıyla evime bir sincap ve bir de rakun alıp sonsuza dek onlarla yaşasam nasıl olurdu diye düşünmeye çalışırken o dikkatimi sol çarprazımda ramen yapmakta olan genç adama çevirmeme sebep oluyordu.

Manzara kesinlikle kötü değildi, yanlış anlamayın. Sorun fazla düşünme gafletine düşersem neler olacağını bilmiyor oluşumdandı. Yoğun duygularla aramın ne kadar berbat olduğunu tahmin dahi edemezsiniz.

Mark'ın halasının evine geleli yirmi dakika kadar oluyordu. Önce hastaneye gidip kolumun kırılmadığından emin olmuştuk. Doktorun verdiği krem ve ağrı kesici sayesinde daha iyi hissediyordum şimdiyse. Bedenen yani.
Doğrusu çalıp duran telefonumu sessize aldığıma bin pişman olmuştum zira bu sessizlik beni daha da geriyordu. Eğer mümkünse tabii.

Ne hissetmem gerektiğini bilmiyordum diğer yandansa. Kendimi aşırı derecede suçlu buluyordum tüm bu yaşananlarda. Ningning'in hayatını mahvetmek bir tarafa, Mark'ı tehlikeye atmam ise diğer tarafaydı. Ne yapacaktım şimdi? Zamanı geri alma tuşum olsaydı keşke... O zaman babamla annemin malum işi halletmelerine engel olmak için her şeyi yapardım...

"İyi misin?" Sordu elindeki duman tüten tencereyi kâseye boşalttıktan sonra. Tabağı önüme çubuklarla birlikte bırakıp diğer küçük tenceredeki noodle'ları karıştırmaya başladı. Bu sırada uzun zaman sonra ne kadar acıktığımı yeni fark ediyordum. Midem biraz daha öyle dursa birbirine yapışıp kendini eritecekti.

"Bilmem. Garip bir ruh halindeyim şuan. Gerçekten doğrusunu mu yapıyorum diye kendimi sorguluyorum. Bugün olanlardan sonra belki de Los Angeles'a dönüp sorunlarımla yüzleşmeliyim." Çubuklara zorlukla doladığım rameni ağzıma attım daha fazla konuşmamak adına. Basit bir yemek dahi olsa öylesine lezzetli gelmişti ki anlam veremedim buna. Dil hücrelerim bozulmuştu herhalde. Kesinlikle.

"Saçmalama. Bugünden sonra o adam sana neler yapar kim bilir. Seni dinlese de algılamadı bile. Fark etmedin mi?"

"Ah... Bu onun için oldukça doğal Mark. Hep öyleydi. Bay Liu fazla dinlemekten haz etmez. Ne isterse herkes onu yapar zaten. Benden de bunu bekliyordu. Yine." Elindeki tabakla karşıma oturduğunda yutkunup suratına bakma fırsatı buldum. Üzerine geçirdiği siyah Hoodie'si ile dahi çekici duruyordu. Ya da ben kördüm ve yalnızca hayal kuruyordum. Olabilirdi sonuçta. Ani görme kaybı yaşamak günümüzde oldukça sık yaşanmıyor muydu? Eminim bununla ilgili bilimsel makalerler vardır. Okuyun, okutturun derim.

Ayrıca acı ramen ağzımı yakarken köpek gibi dilimi çıkarmama ramak kalmıştı. Acı eşiğim fazla yüksek değildi, yemek çubuklarını kullanmakta berbattım ve inanın bana eski halim olsa bu yemeğin kalorilerini sayarken delirirdim.

Love Theory || MarkHyuckHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin