Seul, Güney Kore~
Karanlık.
Gözlerimi aralayıp başımı uzandığım zemine iyice yaslarken adeta üzerimden tır geçmiş gibi hissediyordum. Ani bir acı dalgasıydı bu. Diğer yandansa aralanan gözlerime ulaşan karanlığın gerçek mi yoksa rüya mı olduğunu algılayamıyordum. Zira ben rüyayla gerçeği fazla ayırt edebilen biri değildim. Yani her şey olabilirdi.
Kulaklarımda yankılanan uğuldamalar bir köpek sesini andırıyordu. Ah, ondan dahi emin değildim.Yüzüme düşmüş nemli saçlarıma elimi uzatıp sağa sola döndüm olduğum yerde.
Islaktı.
Yatağıma hiç benzemiyordu.
Yüzüme değen yapışkan zeminle adeta yerimden sıçrayıp kocaman açmıştım gözlerimi. Dudaklarımdan çıkan anlamsız ses kesinlikle nerede olduğunu bilmediğim ödümün patladığını anlamaya yeterdi. Kenara kayarken savurduğum sol elim henüz göremediğim yerde birinin-insan olduğunu tahmin ediyordum-yüzüne büyük bir şaplak sesiyle çarpmış, boşlukta ses sanki defalarca yankılanmıştı.
Bu sefer yan tarafımdan gelen korku dolu çığlığa karışan sesimi kendim dahi tanıyamamıştım. Tiz çığlıklarımızın ardından köpekler daha gür bir sesle havlamaya başlayınca ağzıma kapatmıştım iki elimi. Öylesine karanlıktı ki tek bir şey göremiyordum. Ve muhtemelen arkadan bir şey sırtıma dokunsa şuan dolu olduğunu yeni fark ettiğim mesanemde ne varsa koskoca adam olmama bakmadan yere bırakabilirdim.
"Kim var orada!" Bağırdı yabancı. Sesinde tanıdık bir tını aradım fakat bulamadım. Zaten eğer mantıklı düşünsem bilmediğim ve yalnız geldiğim bir ülkede neden tanıdık biriyle karşılaşabileceğim fikrine kapıldığımı sorgulardım. Dudaklarımdan tek bir kelime çıkmadı onun aksine. Hala nefesimi sessiz tutmaya çalışıyordum. Sonuçta bu karanlıkta ben onu göremiyorsam, o da beni göremezdi değil mi? Lütfen göremiyor olsundu...
Ne kadar zekisin Lee Donghyuck. İki numara gözlükleri olan senken şimdi kendini muhtemelen gözleri daha iyi gören bir yabancıyla mı kıyaslıyorsun?
Dizlerimi kendime çekerken film sahnelerindeki gibi bir aptallık edip ses çıkarmamak için dua ediyordum zira izlediğim her korku filmindeki karakterlerle çok alay etmiştim bu zamana dek. Eğer en yakın dostum Jeno burada olsa "gülme komşuna gelir başına" diyip özlü bir söz patlatırdı alayla.
Belki de söz yerine bir katilin kafasını patlatması için kaslarına daha çok ihtiyaç duyacaktım öyle ya."Kimsin dedim?!" Sordu tekrardan. Titrek sesi başımdaki sızının artmasına sebep olmuştu. Ellerimi dudaklarımdan çekip boğazımı temizledim korkuyla. Normalde iki saniye susmayan çenem adeta kilitlenmişti şimdi.
Ne güzel ama(!)
"Asıl sen kimsin be! Sana kim olduğumu söylemem. Beni ya sen kaçırdıysan!?" Yüksek bir sesle adeta cırladığımda sesli nefesleri yankılandı boşlukta.
"Aynen! Seni kaçırdım sonra da dedim ki bari hazır gelmişken yanına uzanıvereyim! Deli misin kardeşim!?" Tamam, fazla mantıklı konuşuyordu bu adam.
"Buraya nasıl geldik?" Sordum birden kafama dank eden gerçeklikle. Rüzgarın uğultuları yankılandı birkaç saniye oluşan sessizlikte. Karşı taraftan ses gelmesini beklerken ceplerime giden ellerimi yerinde olmayan cüzdanımla sertçe başıma çarpmıştım.
Üzerimdeki tonla para da yoktu şimdi!
"Bilmiyorum. En son... En son bir taksiye binmiştim. Evet... Bir taksiye..." Doğru ya! Bir taksiye binmiştim ben de!
Havaalanından çıkıp bulduğum ilk taksiyi durdurmuştum. Aynı taksiye mi binmiştik? Oysa arabada şoförle benden başka kimsenin olmadığına emindim!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Love Theory || MarkHyuck
Ficção Geral//MarkHyuck// *** Kocaman, sıcacık bir gülümsemeyle yüzüme baktı. Bu kadar sevgi dolu gülümseyen birini daha görmemiş olan bünyem dayanamadı bu haline. Hızlı birkaç adımla tam karşımda durup sol elini yanağıma yasladı. "Sanırım sana aşık oluyorum...