Merhabalar!!
Evet, bu bir rüya değil, geri döndüm.
Aslına bakarsanız muhtemelen kimseyi ilgilendirmeyen uzun süreli bir sağlık sorununu yeni yeni atlatıyorum. Psikolojim yerle bir olmuşken ve biraz da hayatım konusunda endişelenmişken neşeli bir şeyler yazmayı beceremedim. Öyle ki tam 10 kere bölüme başlayıp sonra yeni bir sayfaya geçtim.
Ancak şimdi nihayet sizlerle paylaşabileceğim değerde olduğuna inandığım bir bölümü bitirebildim. Umarım okuyan herkesin gününe az da olsa neşe katar.Sevgilerle🩷
***
Seul, Güney Kore~
Davranış bilimcilerle ilgili manidar bir belgeselin oynatıldığı yabancı kanaldaki Korece altyazılara bakarak elimdeki derginin yırtık sayfalarına resim çizer gibi yamuk yumuk karaladığım harflerden tek kelime anlamıyordum.
Bekleme salonundaki üçlü koltuklarda iki gazi ve bir kurabiye canavarı olarak otururken insanların bize olan bakışlarını nasıl umursamadığımı da anlamıyordum.
Hatta o sabah kahvaltı sofrasından acele ile kalkıp buraya zar zor gelmiş olması sebebiyle elindeki mısır gevreğinden kalma yemek kaşığı ve kahve bardağını hala aynı pozisyonda tutan Yangyang'ı da anlamıyordum tıpkı koltuklarda yer kalmadığı için bekleme salonunun girişinde yere oturmuş, başını da duvara yaslamış halde uyuklayan Renjun'u anlamadığım gibi...Tek bildiğim yorgun olduğumdu. Ha bir de burnum, arabadaki kargaşada yediğim dirsek sebebiyle pek bir sızlıyordu. O dirseğin sahibini bulursam bir tarafına monte edeceğim kolu umarım bir gün yerinden tamamen çıkardı.
Kookie, "İyi misin?" diye sorduğunda yazmaya devam ederken başımı kaldırmadım.
Hiyerogliflere benziyordu harflerin her biri git gide.
"Daha hastaneden çıkalı yirmi dört saat geçmeden geri geldim. Üstelik yeğenlerimle vedalaşamadan ayrıldım. Hiç iyi olmama imkan var mı Hyung?"
Söylediklerim öylesineymiş gibi dursa da olmadığını biliyordu.
Tam da delirecek haldeydim ben.
Hastaneden eve geldiğimde kapı açılır açılmaz elindeki kırk altı numara terliklerle bekleyen ağabeyimin Yeonjun'u kovalamasını beklemiyordum. Ve o an bunu algılayabilmek adına oldukça yorgun olan beynim için her şey fazla hızlı ilerliyordu. Ağabeyim instagramda beni paylaştığı ve bunu ana hesabından yaptığı gerekçesiyle Yeonjun'un üzerine bir kaplan gibi atlarken o, üst kattaki merdiven trabzanlarına tutunmuş intihar edeceğiyle ilgili bizleri tehdit ediyordu. Öylesine komik bir andı ki, tek yapabildiğim yere oturup yine başıma ne çoraplar örüleceğini izlemek oldu. Ta ki, ayağı kayıp da ağabeyimin önüne düşünce başını trabzanların arasından sokup aşağıya atlamayı deneyene kadar.
Dikkatinizi çekmek isterim, bakın burası çok önemli, Kim Yeonjun şu yirmi beş senelik ömrüne pek çok salaklık sığdırmayı başarmıştı. Kimi zaman başını bir haftada dört kez merdiven trabzanına sıkıştırıp evi bir itfaiye ofisine çevirmişti-sekiz yaşındaydı-, kimi zamansa çıplak bir şekilde-o farkında olmadan- evinde hazırladığımız doğum günü partisine teşrif etmişti. Ancak hiç birinde bu seferki kadar ağladığını hatırlamıyordum. Ağlayınca da çirkin oluyordu hani.
"Üzgünüm bebeğim. Ama elden ne gelir? Gitmeseler annen daha zor durumda kalacaktı. Babanın taburcu olması ortalığı daha da birbirine kattı biliyorsun." Dedikleri üzerine gülmemi tutamadım. Neredeyse babam iyileştiği için üzülecektim yahu!
Adamı komaya sokan sensin hayırsız!
Biz Yeonjun'un sevdiğim(!) kafasını o delikten evde kaygan olan ne varsa sürmek suretiyle çıkartmayı denerken abimse pitbull saldırısına uğramış masum köylü edasıyla sinirden parçaladığı gömleği eşliğinde onu ciddiye almadığımızı umursamadan uçağı kaçırmamaları gerektiğine dair uzun nutuklar çekiyordu. Ona hak veriyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Love Theory || MarkHyuck
General Fiction//MarkHyuck// *** Kocaman, sıcacık bir gülümsemeyle yüzüme baktı. Bu kadar sevgi dolu gülümseyen birini daha görmemiş olan bünyem dayanamadı bu haline. Hızlı birkaç adımla tam karşımda durup sol elini yanağıma yasladı. "Sanırım sana aşık oluyorum...