Merhabalar, nasılsınız!?
Umarım herkes iyidir.
Sizleri gerçekten özledim. Uzun zamandır bölüm atamıyorum ama yine upuzun bir bölümle geldim. Bu arada okunma sayısının tam zıttı bir beğeni sayısı var. Eğer sonuna kadar okuyup beğenmiyorsanız... Bilmiyorum. Üzülüyorum bir miktar. Sanırım belirli bir beğeni sayısı gelene kadar bölüm atmayacağım. Neyseeee
İyi okumalar! Umarım hoşunuza giden bir bölüm olur.Sevgilerle🌻
...Bölüm şarkısı: One Direction/Perfect
...
Seul, Güney Kore~
Mark Lee çok güzel bir adamdı.
Düşündüm, tıpkı son on dakikadır aralıksız yaptığım gibi.
Oysa hemen karşımda oturuyordu. Elindeki telefona ard arda gelen mesajlara ifadesiz bir yüzle cevap yazmakla meşguldü. Parmakları hızla ekranda geziniyor, masanın altından da ayağını sallıyordu bir yandan. Güzelim teninde gezdirdim bakışlarımı bense çekinerek. İnsanın bakarken iç geçiresi geliyordu bir de inanır mısınız?.. İşte o zaman sessiz bir nefes verip bakışlarımı kaçırmaktan başka çarem kalmıyordu geriye. Yetmiyordu ortamdaki oksijen, daha fazlası gerekiyordu ağırlaşan ciğerlerime. Alnına düşen uzun saçlarının arasından bakışları benimkilere değdi mi... O zaman soyutluyordum kendimi birçok şeyden...
Her şeyden. Dertlerimden.
Beyefendiyle otururken zihnimin her bir köşesinin yine onunla dolu olması hiç adil değildi. Her bir hareketi, sesi ve kelimeleri zihnimde anı defteri gibi onunla olanları sakladığım eşsiz köşeye yazılıyordu sayfa sayfa. Yalnız kaldığım ilk saniyeden itibarense o sayfaları çeviriyordum içim giderek. Sanki yavaşça beni ele geçiriyordu bu adam. Hissediyordum çünkü. Bedenime ve ruhuma olan etkisi git gide büyüyordu ve benim kontrol edecek güçlü kollarım yoktu artık.
Ondan hoşlanıyordum.
Bu fikirden kaçmak için yüz çevirdiğim aynalara bakmadan dahi biliyordum esasında ona karşı hislerim olduğunu. Ancak bu beni öylesine korkutuyordu ki, üzerine kafa yorup analiz edersem yalnızca kendimi üzermişim gibi geliyordu.
Zaten yıllardır tek yaptığım da buydu. Canım yanar diye korktuğumdan, basit kaçamakların önüne geçmeyen ilişkilerle harcamıştım vaktimi. Korkularımın beni yönetmesine izin verdiğim için tam bir aptal gibi hissediyordum bazen. Bazense bundan başka elimden bir şey gelmediğini kabulleniyordum. Kalbimin kırılmasından korkmam normal değil miydi? Kırmaktan da ölesiye korkuyordum bir de... Abim hep, denemeden bilemeyeceğimi söylüyordu fakat ona da kulak astığım söylenemezdi.
Şu âna dek.
Kore denen uzak ama bir o kadar da yakın bu ülkeye attığım ilk adımda, hem de en dipte olduğum zaman aralığında, aptal kalbimin böyle bir işe kalkışması mı gerekiyordu yani? Neden şimdi olmak zorundaydı, diye sorguluyordum sürekli. Öte yandan biliyordum...
Nasıl hoşlanmazdım ki ondan?
İyi niyeti ve samimiyeti dahi uzun zamandır hissetmediğim, boşta kalan ne varsa dolduruyordu adeta. Farkında değildi ancak herhangi birinin bu adamla vakit geçirdikten sonra sevmeme ihtimali olacağını sanmıyordum bile. Etrafındaki diğer herkesin dikkatini çekiyordu. Ne zaman bir yerlerde buluşsak ya da karşılaşsak fark ediyordum üzerinde gezinen o bakışları. Onu fark eden tek kişi olmamam sinirlerimi bozuyordu fakat bunu içimde tutmaya özen gösteriyordum yoksa şahit olduklarının da etkisiyle bir daha bana yaklaşacağını sanmıyordum. Şansımı zorlamamalıydım sanırım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Love Theory || MarkHyuck
قصص عامة//MarkHyuck// *** Kocaman, sıcacık bir gülümsemeyle yüzüme baktı. Bu kadar sevgi dolu gülümseyen birini daha görmemiş olan bünyem dayanamadı bu haline. Hızlı birkaç adımla tam karşımda durup sol elini yanağıma yasladı. "Sanırım sana aşık oluyorum...