Birkaç küçük şey belirtmek istiyorum. Bu hikayede, Çin baskınından sonra Mei Jin'in yardımıyla saraydan kaçan Batuga ve beraberindekiler, dizideki gibi açık bir alanı değil bir mağarayı mesken edindiler kendilerine. Dizide bu kaçış sonrasından, Mei Jin'in öldüğü yere kadar olan kısım benim yazdığım alternatifte rüya olarak geçiyor. Umarım beğenirsiniz :)
---------------------------------------
"Keşke beni sevseydin..." bunlar Çin prensesinin, evdeşinin kollarında son nefesini vermeden önce söylediği son kelimeler olmuştu. Yavaşça bu dünyaya gözlerini kapadı...
Temur yüreğinde hissettiği büyük sızıyla açtı gözlerini, kalbi neden bu kadar acıyordu? Başını sağa çevirdiğinde gördüğü kişi onu hem şaşırtmış hem de oldukça mutlu etmişti. "Ölmemiş, rüyaymış..." kelimeler dilinden dökülürken yüzünde oluşan tebessüme engel olamıyordu. Etrafa biraz göz gezdirdi, Çolpan Han ve Çalayır da oradaydı "gerçekten kötü bir rüyaymış hepsi" dedi ve rahat bir nefes aldı. Omzuna yaslanmış şekilde uyuyor olan evdeşini uyandırmadan yavaşça kollarının arasına aldı, Mei'nin başını göğsüne yasladı ve uyumaya devam etti. Mei Jin çok yorgun olmasına rağmen Temur'un dokunuşundan sonra uyanmıştı, ses çıkarmadan evdeşinin ne yaptığını izledi, ona sıkıca sarılması onu şaşırtsa da bu anı bozmamak için nefes bile almamaya razıydı.
Mağarada bulunan herkes onların bu hallerine şaşırmıştı, son zamanlarda Mei Jin'in duygularının değiştiğinin herkes farkındaydı ama Temur'da da bir değişim olduğunu ilk defa fark etmişlerdi. Aslında Temur bile kendi içindeki bu değişimin ilk defa farkına varmıştı.
-----------------
Gök Orda işgal edilmiş, Gök kağanlığı parçalanmak üzereydi. "Ne edeceğiz şimdi Batuga, itleri Çin'in yardımıyla yendik, şimdi Çin'i yenmek için kimden yardım isteyeceğiz?" Akkız ortamdaki sessizliği bozdu. "Bilmiyorum Akkız, bu haldeyken bize kim yardım eder bilmiyorum" Batuga kendisini çok çaresiz hissediyordu. "Ulu Ece Ruslardan yardım istese, Temur tegin için bunu yapar" diye atıldı ileri Çalayır. "Çin'i def edip Rus'u mu başımıza bela edeceğiz Çalayır, ne Çin ne de Rus bize iyilik getirmez. Tek yol Türk birliğidir, komşu Türk devletlerinden yardımlar isteyelim, Çin'in bizden sonraki hedefi onlar olacağı için bize kesinlikle yardım ederler" Çolpan Han'ın sözleri herkesin içinde bir umut ışığı yakmıştı. "Çolpan Han'ım doğru der Batuga teginim, biz bir olursak ne Çin ne Rus karşımızda duramaz" Sırma da hanının fikrini savunmuştu.
Batuga bir süre düşündü bu fikri, kandaşının da en az onun kadar söz hakkı vardı bu konuda o yüzden onu uyandırıp, onun da fikrini sormaya karar verdi. "Akkız ben gitmeyeyim yanlarına, sen Temur'u uyandırıp yanımıza çağırır mısın?" deyince Batuga, Akkız onu başıyla onayladı ve Temur ile Mei Jin'in uyudukları kısma yöneldi.
Akkız mağaranın diğer kısmına geldiğinde Temur ve Mei kendilerini rahatsız hissetmesin diye onlara arkasını döndü "Temur teginim..." diye seslendi. Temur yavaşça açtı gözlerini kollarının arasında Mei Jin'i hissetmek garip bir huzur verdi içine, "bir durum mu vardır Akkız?" diye sordu kısık bir sesle. "Batuga bir konuda size fikrinizi sormak ister" dedi Akkız. "Birazdan yanınıza geleceğim Akkız" deyince Temur, Akkız başka bir şey demeden ayrıldı oradan.
Mei Jin belki de hayatındaki en huzurlu uykuyu uyuyordu, Akkız ve Temur'un konuşmalarını bile duymamıştı. Temur ellerini Mei Jin'in saçlarında gezdirmek istedi, aklı hayır dese de kalbi bu içine çekildiği girdaba karşı koymak istemiyordu. Başını Mei'nin saçlarına gömdü ve kokusunu çekti içine "Çiçek bahçesi gibi kokar, her zaman bu kadar güzel mi kokuyordu" diye söylendi kendi kendine. Temur yavaşça Mei'yi yerdeki örtünün üzerine uzandırdı, parmakları yavaşça onun yüzünde, beyaz teninin üzerinde gezindi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Destan - Alternatif Evrenler
Fiction HistoriqueDestan dizisi için "ya böyle olsaydı" dediğim hikayeler...