"Bay Esrarengiz"

51 16 19
                                        

 [Jisung] 

"Her insan politiktir,  ve olmak zorundadır." 

 Sıraya yanağımı yaslamış öğle arasından beri uyuduğumun farkındaydım. Bu adam yine anlatıyordu? Psikolojiden daha çok siyaset ve aşk anlatıyordu. 

"Ya olmazsak?" dedi ön taraflardan ismini unuttuğum arkadaşım.  "Hayır öyle bir şey olamaz,sizler evlendiğinizde verdiğiniz cevap bile politiktir." kız anladığını belirterek kafasını sallarken uykulu gözlerle onu izliyordum. Bana yaklaştığını  görünce başımı kaldırıp düz bir şekilde baktım.

"Günaydın." birkaç saniye kirpiklerimi kırpıştırıp  hiçbir şey demedim. "Anladım." kafasını hafifçe sallayıp ellerini pantolonunun  ceplerine sokup poposunu öğretmenler masasına dayadı.  "Acaba evli mi?" diyen  Seeun'a baktım  ve fısıldadım.  "Eğer evli olsaydı parmağında yüzüğünü görürdük. " 

"Amma da adamı süzüyorsun."  Seeun'a  göz devirip dinlemeye devam ettim. Öğüt veriyordu kendince. Son derste bitmiş olduğuna göre Mark ve Jeongin'le merdivenleri iniyorduk önümüze çıkan Minho ve Chris bir şeyi tartışıyorlardı  göze batmamak için hızlıca inerken gözlerim o ikisinin üzerindeydi.

Karar verip Jeongin'e gidecektik o annesiyle yaşıyor ve bugün bir adamla randevusu varmış yani evde olmayacakmış.  "Viski ve votka? Şarap?" gözlerimi Jeongin'e çevirip hayır anlamında  başımı salladım. 

"Zaten yoktu ki haha." Mark Jeongin'in  taklitini yaparken epey komik görünüyordu. Jeongin ellerini ceplerine atıp karıştırdı ve eline gelen bozuk paraları saydı. "Yetmiş beş sentim var, Amerikadayız çocuklar." 

"Benim param yok ya.." Mark ensesini kaşıyıp yarım ağız sırıttı. "Okulda bir çocuktan ot almıştım. "

"Aptal... benim de yok hepsini meyvesuyuna vermiştim. " dedim hırkamın ceplerine bakarken. "Bir şey olmaz,alırız alırız." kolumdan tutup zorla markete sokmuşlardı ki Christopher'ı görmüştüm.  Yanında biri vardı ama bizim öğretmenlerden olmadığı belliydi. Sert bir görünüşü vardı Çinli olabilirdi ve giyinişi serserilerin yaptığı acayip konbinlerdendi. Fakat umurumda olmadığını düşündüm bir an için. 

Mark markette kırmızı saçlı  kızlara takılmışken  Jeongin alkol şişelerine bakıyordu.  "İçmediğimi biliyorsun değil mi?" dedim, Jeongin 'bana ne' dercesine bakıp omuzlarını silkti. "Aaa! Bay Esrarengiz de burdaymış." Jeongin'in kime baktığını bulurken onu gördüm tekrardan dudaklarımın arasından  "Eee?" diye bir ses çıktı. 

"Duyduğuma göre psikolijici  önceki okulundan atılmış ama bu konuyu kimseyle konuşmuyormuş, yani kimse gerçekten ne olduğunu bilmiyormuş.  Bir de , hep ot içen tiplerle birlikte takılıyormuş ama kendisi sigara bile içmiyormuş." 

"Ama kesinlikle çok havalı biri." dedi Mark.

Bu konu beni ne kadar ilgilendirirdi ki?Ve bana neden anlatıyorlardı... o bir öğretmendi elbette hayatında birçok şey olabilirdi ve beni ilgilendirmiyor normal olarak. Klima yüzünden marketin içi buz gibiydi içimiz titreyerek raflara bakındık. 

Jeongin raftan aromalı likörü alıp kapüşonlu ceketinin içine yarım yamalak sokuşturuverdi. Sonra tuvalete gidip biplemesin diye etiketi söktük.  Kalbimin çarpışını  duymazdan geldim oralı  değil gibi davranmaya çalıştım. Bize bakan kadın ve erkek çocuğunu görmezden geldim.

Tarçınlı likörün dibinde küçük kristaller vardı ve ilk yudumu  aldığımda sanki biri ağzımda bir ateş yakmış gibi oldu. 

Başımı kaldırıp çimenlere nereden  geldiğimi anlamaya çalıştığımda bütün yıldızlar  birdenbire  büyük bir gürültüyle vızıldayarak  çevremde dönmeye başladılar  ve ben Bay Esrarengizi düşünmeye başladım yani onu. Dilimi hissetmemiştim o an uyuşmuştu sanki.

Acaba Christopher da benim hissettiğim  gibi dudaklarında yanma hissediyor mudur? 

Bilinçsizce düşünüyordum işte... 

Yerden kalkıp Mark ve Jeongin'e bakmaya gittim. Arka bahçenin  tahta kapısını geçtiğimde Mark Jeongin'i duvara yaslamış öpüyordu...? Benim orda olduğumu fark ettiklerinde şokla yüzüme bakıyorlardı.

✨💖

Mr.MysteriousHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin