dört; trafik kazası

157 21 10
                                    

mashidam'ın ayrılma haberi mentalimi cokertti
keyifli okumalar

- - -

mutluydum. bugün hyunjin'le sahile gidip pamuk şeker yiyecektik. çünkü sevgili olmamızın dördüncü yılıydı. onunla üniversite üçüncü sınıftan beri birlikteydim.

hem dördüncü yılımızı kutlamak istiyordum hem de beraber çalışıp aldığımız arabayla gezmek istiyordum.

yeni arabamızı herkesin görmesini istiyordum.

"hadi hyunjin!" ayakkabılarımı giyip kapının dışında beklerken seslendim sevgilime. "geliyorum!" diye seslendi bana.

yerimde duramayacak kadar heyecanlı hissediyordum. bacaklarım benden bağımsız olarak kıpırdıyordu.

dört sene önceki gibiydi her şey. birlikte pamuk şekerimizi yiyerek sahilde el ele yürüyecektik.

ben düşüncelerime dalmışken hyunjin çoktan ayakkabılarını giymiş, dış kapıyı kilitlemişti.

hayallerime dalmışken gözlerim doldu bir anda. nedense aniden hyunjin'i kötü bir halde hayal etmiştim.

sanki, ölecekmiş gibi hissetmiştim.

kalbime bir ağrı girdi. dolan gözlerimden süzüldü gözyaşlarım. sonra hyunjin'in elini hissettim yanaklarımda.

önce gözyaşlarımı tek tek sildi. eğik başımı kaldırdı yerden ve gözlerini sabitledi gözlerimi.

ardından belimden tutup kendine çekti ve doya doya öptü dudaklarımı.

"iyi misin güzelim?" başımı göğsüne gömdüm. kalp atışını dinledim.

ben ona sarılınca hızlanmıştı kalp atışları.

yüzümde istemsizce belirginleşen tebessümüm yanaklarımın kızarmasına sebep oluyordu. "iyiyim. nedensizce kötü hissettim ama geçti."

"iyi olmalısın. bugün arabamızla ilk günümüz."

"ayrıca dördüncü yılımız hyunjin." dördüncü yılımızdan çok arabasını düşünüyor oluşuna kaşlarımı çattım.

bedenini kendimden uzaklaştırıp kollarımı bağlamam onu güldürmüştü.

"ne gülüyorsun?"

"sinirlenince çok tatlı oluyorsun." yanına yaklaşıp hafifçe yumruk attım omzuna. "anan tatlı."

"annem duymasın, ondan daha tatlısın."

utanıp tek kelime etmeden apartmandan çıktım ve arabanın yolcu koltuğu tarafına geçtim. hyunjin'i beklemeden arabanın kilidini açıp içine oturdum.

kollarım hâlâ bağlıydı. hyunjin arabanın önünden geçip sürüce koltuğuna yerleşince kafamı diğer tarafa çevirdim. "niye trip yiyorum ben şimdi?"

"bana tatlı olduğumu söyledin."

"öyle olmasan söylemezdim."

kafamı hyunjin'e çevirip "değilim!" dedim. sesimi biraz yükselmiş olmam hyunjin'in sırıtmasına neden olmuştu.

"sen benden daha tatl--" dudaklarıma kapanan dudakları susmamı sağlamıştı. sesimi çıkarmayıp beni öpmesine izin verdim.

benden ayrılıp arabayı çalıştırdı. "hadi artık gidelim." onu onaylayıp kafamı cama çevirdim tekrardan.

yeni arabamızla, güzel bir yolculuk ve dördüncü yılımızın heyecanıyla birlikte sahile doğru yol aldık.

giderken yolda rasgele gördüğüm bütün kedileri hyunjin'e gösteriyordum. gözünü yoldan ayırmadan gösterdiğim kedilere göz ucuyla bakıyordu.

içim tekrardan huzursuzlukla doluyordu. kafamı hyunjin'e çevirdim. gözümü alan ışık yüzünden gözlerimi kıstım.

bu ışığın hyunjin'den geldiğini söyleyip şaka yapmak isterdim ancak bu ışık üzerimize doğru gelen kamyonun farlarından geliyordu.

"hyunjin kamyon--" dememle birlikte direksiyonu sağa kırdı ve önümüzde duran büyük ağaca doğru sürmeye başladı.

kendimi koltuğa bastırıp yüksek bir çığlık atmamla birlikte ağaca çarpmıştık.

kapanmış gözlerimi geri açtığımda olduğumuz durumu idrak etmeye çalıştım. kaportası parçalanmış arabayı görünce hızlıca hyunjin'e döndüm.

ön camı kırıp geçen, ucu sivri ve büyük bir dal parçası hyunjin'in kalbine saplanmıştı.

gözlerim kararmaya başladı. nefesim daraldıkça daha da canım yanıyor. ağlayabilecek kadar enerjik hissetmiyordum kendimi.

sıçrayarak kalktım yataktan. bir anda oturur pozisyona geldim ve gözlerimi kırpıştırdım. "başlayacağım kabusuna. " hızlıca komidinin üstünde duran telefonumu alıp rehberden hyunjin'in numarasını buldum.

aradığımda meşgul çalıyordu. "sikerler ya. kiminle konuşuyorsun hyunjin?" vakit kaybetmeden felix'i aradım.

telefon hattayken birkaç kez çalmış ardından felix'in sesi duyulmuştu. "minho?"

"hyunjin nerde?" dedim sinirli çıkan sesimle.

aslında sinirli değildim. çok korkmuştum. korktuğumu belli edemediğim için sesim sinirli çıkıyordu.

"benim yanımda, changbin'le konuşuyor. sesin sinirli geliyor bir şey mi oldu?" haliyle endişelenen felix benim aksime sakin ses tonuyla sordu.

"yok bir şey. yine kötü bir kabus gördüm ve hyunjin'in iyi olup olmadığını kontrol etmek istedim. size iyi eğlenceler." dedim ve cevabını beklemeden telefonu kapattım.

"tanrı'm... bu tür kabusları neden bana gösteriyorsun?"

cevabını belki de ileride öğrenebileceğim soruları defalarca kez sordum kendime. bu soruların cevabını ararken de delirmemek için cevaplar ürettim kendime, sorduğum her soruya teker teker.

- - -

opuldunuz mwah

i'm lonely bc of u ≠ hyunhoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin