yedi; intihar

135 19 10
                                    

ben bu fici yazarken niye agliyorum
keyifli okumalar

- - -

işim yüzünden yorulmuş bir şekilde otobüsten indim. bugün normalden daha çok yorulmuştum. ayaklarım evin yolunu zorla gidiyordu.

bayılacak kadar yorgun hissediyordum. tek dileğim bir an önce ve gidip sevgilimin kolları arasında uyumaktı.

hızlıca binaya girdim ve evimin katına çıktım. hyunjin'in evde olduğunu bildiğim için zili çaldım.

açan olmadı.

bir iki kere daha bastım zile. yine açan olmadı.

belki duştadır diye düşünüp cebimden anahtarımı çıkardım ve kapıyı açtım. her şey çok sessizdi.

evden çıkan tek ses parkelere bastığımda çıkan takırtılardı.

son üç gündür yoğun bir tempoda eve gelmeden çalıştığım için evin soğuk olmasına bir türlü anlam veremedim.

hyunjin kombiyi açmamış mı acaba diye düşündüm. evdeki sessizlik sinirimi bozmaya başladığı için "hyunjin, ben geldim sevgilim." diye seslenerek sesimi duyurdum.

ancak yine cevap gelmedi. bir yere gitmiş olabileceği düşüncesi geldi aklıma. cebimden telefonumu çıkartıp hyunjin'in cep telefonunu çaldırdım.

telefonun sesi oturma odasında duyuldu.

yani hyunjin evdeydi. en kötü ihtimal bir yere gidip telefonu evde unutmuş olabileceğiydi.

"hyunjin?" dedim yüksek bir şekilde. "evde misin tatlım?" soru ardına soru dökülüyordu dudaklarımdan.

yatak odamıza gitmek için birkaç adım ilerledim ama içimden bir ses durmamı söyledi.

"gitme minho."

"ama üstümü değiştirmem lazım."

"gördüklerini unutamazsın, gitme oraya."

"neyi göreceğim ki? gitmem lazım."

"gitme..."

kafamda dönüp dolanan bulanık sesi susturup yatak odasına doğru yürüdüm. burnuma çürük kokusu gelmeye başladı.

bir meyve sebze çürüğünden çok canlı leşi gibi kokuyordu.

burun deliklerimden içeri girip bütün vücudumu tiksindiren bu koku yüzünden istemsizce birkaç kere öğürdüm.

koku, yatak odasına doğru gittikçe daha çok güçleniyordu. gözlerimi birkaç kere ovuşturduktan sonra yere serilmiş kırmızı güller dikkatimi çekti.

bu kadar güçlü bir kokunun geldiği odaya kırmızı güller sermek biraz garipti.

"içeri gir."

"daha demin girmememi söylüyordun."

"istediklerinin tersini istiyorum minho. şu an içeri girmeye korkuyorsun ama ben içeride ne olduğunu çok merak ediyorum."

"göreceklerimden korkuyorum. ya bu koku hyunjin'den geliyorsa..."

"hyunjin'in çürümüş ceset gibi kokmasına imkan yok minho. tabii öldüyse orası ayrı. içeri gir."

ayaklarım benden izinsiz odanın kapısının önüne itildi. kapı hafif aralıktı. ittirerek kapının sonuna kadar açılmasını sağladım.

gördüklerim, tamamiyle travma sebebiydi.

yatak odamızda tavanda bulunan, salıncak asmak için kullanılan bir asma demir vardı. ipi oraya sıkıca bağlayıp küçük bir salıncak kuruyorduk.

şimdiyse orada salıncak yerine hyunjin'in bedeni asılıydı. "hyunjin.." boğuk çıkan sesimle birlikte olduğum yere kustum.

bu koku, gözleri açık bana bakan bir beden, sevdiğini kaybetmenin hissettirdiği mide bulandırıcı his...

kusmaktan başka çarem yoktu.

ayağa kalkacak enerjim bile yoktu benim. zaten yorgunluktan ölecek gibi hissediyordum. ayağa kalkıp hyunjin'in bedenini astığı yerden alacak gücüm bile kalmamıştı.

"neden neden neden nede--"

"minho!" sıçrayarak uyandım. karşımda korkuyla bana bakan chan ve changbin'e baktım. chan hızlıca kollarını etrafımdan doladı. "iyi misin?" diye sordu ve saçlarımı okşamaya başladım.

"i-iyiyim.. kabus gördüm s-sadece." ağlamaktan çatallaşmış sesim yüzünden kekeleyerek konuşuyordum. boğazım kuruduğu için de sesim kısık çıkıyordu.

changbin hemen bana bir bardak su getirdi. chan bardağı changbin'in elinden alıp yavaşça bana içirdi. biraz daha kendime gelmiş hissediyordum.

birkaç hıçkırığın ardından kabusum hakkında gevelemeye çalıştım. chan da buna karşılık "anlatmak zorunda değilsin minho. kendini zorlama ve dinlen biraz. uyuma ama olur mu?" dedi.

kafamla chan'i onaylayıp kendimi onun kollarına attım.

"son zamanlarda çok yoğun çalışıyorsun minho." muhtemelen tuvaletten çıkan seungmin yüzünü ovuşturarak yanımıza geldi. "çalışma temponu düşürmelisin."

"haklısınız. gördüğüm kabus da zaten çok çalışmamla alakalı bir şeylerdi." dedim başımdan savarcasına.

seungmin de saçlarımı okşayıp beni rahatlatmaya çalıştı. gözlerim uykusuzlukla tekrardan kapanmak istiyordu. "biraz daha uyusam?" sorar bakışlarla baktım chan'e.

"tamam yat hadi, yanında biz varız." dedi ve yatırdı beni tekrardan. hyunjin'i kaybetme korkumdan biraz olsun arınmam gerekiyordu.

çünkü insanın korktuğu şey her zaman başına gelirdi.

- - -

hicbir seyi cok dusunup kafaya takmayin ki gerceklesmesin minho gibi olmayin arkadaslar

guncelleme: mashidam gidecek diye cok korkuyordum kafaya takinca cidden gerceklesiyormus

i'm lonely bc of u ≠ hyunhoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin