ⅳ.

49 7 3
                                    

Patty Gurdy - Grieve No More




Ajax o gece kabuslarında karanlık çukurlara düştü; her biri birbirinden kasvetli, birbirinden derindi. Gerçeklik algısını yitirdiğini hissetmişti peş peşe ona musallat olan düşlerin arasında kaybolurken. Ateşler içinde uyandığında doğruca banyoya koşmuş, midesindeki her şeyi çıkarmıştı. Sonrasında soğuk su ile doldurulmuş küvete bırakmıştı kendini. Vücudu titriyor, başı dönüyordu. Ama bunun sebebi suyun soğukluğu değildi. Anlam veremediği görüntüler gözünün önünden bir an olsun ayrılmıyordu. Onu sarsan asıl şey ise kabuslar yüzünden bu kadar kolay bitkin düşmeseydi. Oysa çoktan alışmış olmalıydı gördüklerine. Ama bedeni düşündüğü kadar dayanıklı değildi tüm bu şeyleri kaldırabilmek için. Bir süre öylece bekledi. Kızıl tutamları suyun yüzeyinde dalgalanırken o nefesini tuttu, göğsü alevlenene kadar suyun altında bekledi. Gözlerini açtığında okyanusun derinliklerinde olduğunu hayal etti. Sonsuz maviliğin içinde, özgürce süzüldüğünü. Düşlerinde çevresini saran o balinayı düşündü. Onu koruyor muydu yoksa Ajax'ı yem olarak mı görüyordu, bilmiyordu. Ama balinanın varlığı ona huzur vermişti. Bunu çok net hatırlıyordu. Bedeninin sakinleştiğini hissettiğinde sudan çıktı. Su onu rahatlatırdı, hep öyle olmuştu. Doğup büyüdüğü soğuk memleketine rağmen suyu hep sevmişti Ajax. Giyinip kendisine kahve yaptı. Onunki kadar güzel olmamıştı ve zaten midesi için akıllıca bir seçim de değildi. Boş olan midesinin kasılmasını engellemeye çalışarak yatağına geri dönerek uzandı. Güneş doğana dek beyaz tavanı izledi. Uykusuz ve huzursuz geçirdiği ilk gece değildi bu, alışmıştı. Ama her nedense daha sarsılmış hissediyordu kendini. Kendini zorlayarak yataktan çıktı ve hazırlandı. Yorgunluğuna rağmen görmek istediği biri vardı. O akşamdan sonra sözleştiği ve ne olursa olsun göreceği biri.

Akşam çıkacakları randevuyu hatırladığında duraksamıştı kafenin girişinde. Onu görmeli miydi? Nasıl olsa saatler sonra bir araya geleceklerdi ve şimdi karşısına çıkarak onu sıkmış olur muydu? İstemsizce geriye doğru adım attı.
"Ajax!" O sırada Hu Tao onu fark ederek el salladı, yoldan geçenleri umursamadan bağırdı. "Ne bekliyorsun orada? İçeri gel." Ajax itiraz etmedi. Kafeden içeriye girdiğinde çay kokuları karşıladı onu. Birbirine karışan çeşitli bitkilerin kokusuydu bu ve hiç de rahatsız edici gelmiyordu ona. Farklı kokuların bir ahenk oluşturacağını tahmin edemezdi. "Ne istersin?" diye sordu Hu Tao. İki yana topladığı saçlarının ortasında uzun bir şapka vardı. Farklı bir tarzı vardı genç kızın ve Ajax'ın hoşuna gidiyordu Hu Tao'nun özgünlüğü. Akay için ona uygun kıyafetler tasarlamak eğlenceli olurdu.

"Sana bırakıyorum." diye cevapladı. Göz ucuyla etrafa baksa da kafe sahibini görememişti. Hu Tao ortadan kaybolduğunda köşede kalan bir masaya oturarak ceketini çıkardı. Burada olmasının uygun olup olmadığına hala emin değildi. Çantasından çıkardığı ajandayı kontrol etti. Bir tarafında derslerde aldığı notlar, diğer tarafında da sıkıldığında çizdiği resimler vardı. Tabii bir ajanda olduğu için de birkaç yere planlarını da not almıştı, sırf ismine uygun olsun diye. Bugünün olduğu sayfayı açtı. Büyük harflerle "Bay Zhongli - Randevu" yazıyordu. İsmini güzelce yazabilmek için ne çok özen göstermişti. El yazısı kötü değildi- bir erkeğe göre oldukça güzel olduğuna da emindi ama içi bir türlü rahat etmemişti işin içinde o olduğu için. İlk kez randevuya çıkıyormuş gibi hissediyordu. Uykusuzluğunun verdiği huzursuzluk dışında heyecanlı ve gergindi. Bay Zhongli'yle birlikte olmak. Hayalini bile kurmaya cesaret edemezken saatler sonra gerçeğe dönüşecekti. Daha dingin olabilmeyi diledi içinden.

"Al bakalım, içini ısıtır." dedi Hu Tao üzerinde geleneksel motiflerin işlendiği fincanı masaya bırakırken. Ajax teşekkür ederek başını eğdi. "Bugün randevun varmış, öyle duydum."

Dear, Rex Lapis - ZhongChiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin