y

87 5 17
                                    


𓇚

Büyüttüğünüz şeyi solduracaklar, kıracaklar, dağıtacaklar. Sizden geriye eser bırakmayacaklar.

Bazen insanların bir sebebi yoktur. Bir sebebe ihtiyacı olmadıklarını söylerler. Kanmayın. Kanamayın da.

𓇚

Aşktı bu - Redd

Genç doktor eve telaşla gelmişti. Kalbini bu denli attıran şey neydi? Yıldızlar gökten yere inmemişti sonuçta. İki aydır küçük vücuduna rağmen hastalıkla mücadele eden hastası da iyileşmemişti. Kalbindeki bu telaşta neyin nesiydi böyle? Onu telaşlandırıyordu. Heyecanlandırıyordu. Kalbinin attığını hissettiriyordu. Yok ediyordu bu duygu onu ama var olmasının sebebiydi de.

Onu görmüştü yine, çiçekçide. Onu ilk kez bir hastasına çiçek almak için gittiği çiçekçide görmüştü. O gün de kalbi onu her gördüğünde attığı gibi delicesine atmıştı. Genç adam anlamıştı bir şeylerin ters gittiğini.

Sığamadı evin içine yine, balkona çıktı. Balkonda bir sürü çiçek vardı artık ama hepsi aynı çiçekti. İlk hastasının en sevdiği çiçekleri alıyordu o kızı her gördüğünde. İlk hastasını unutmuyordu, zaten hep kalbindeydi. Kaybettiği ilk hastası... Genç doktor ilk hastasını kaybetmişti. Annesini kaybetmişti. İlk hastası annesiydi. İlk hatası kendisiydi. En büyük pişmanlığıydı bu onun, elinden geleni yapmadığını düşünüyordu her zaman. Göğsü daralıyordu. Çiçekleri soluyordu.

Çıktığı balkonda güzel çiçeklerin kokusu burnuna doldu. İki kolunu balkonun demirliklerine yaslayıp gökyüzüne baktı ve gülümsedi. "O da senin gibi anne." yutkundu. Gözlerinin önünde çiçekçideki kız vardı. "Hayat dolu ama bunu hayata belli etmiyor. Kopmuş bir keman teli gibi hiçbir işe yaramadığını sanıyor. Her şeye çok çabuk kanıyor. Belli ki canı yanıyor." Genç adam gözlerinden akan yaşlara rağmen gülümsedi. "Çok seviyorum anne." dedi sesi titrerken.

Genç adam eve girip ellerini ovuşturdu üşümüştü, ruhuyla beraber. Kendisindeki duygunun tarifini arıyordu. Okuduğu kalın kalın tıp kitaplarında bu duygunun tarifi yoktu. Bu duygu onu telaşlandırıyordu. Bu duygu onu korkutuyordu. Bu duygu onu fazla meraklandırıyordu sanki. Bu duygu onu ateşe sürükleyecek duyguydu belki de. Belki de çiçek bahçelerinin arasına atacak bir duyguydu ama bilmiyordu. Bu duyguyu tatmadan bilemezdi. Çünkü bu duygu her şeydi.

Genç adam ve kız birkaç kez daha karşılaşmadan sonra aralarında küçük sohbetler dönmeye başladı. Bu zamanlarda genç adamın kalbi lunaparka dönüyordu. Geçen zamanla ise bu karşılaşmalar bir tesadüf olmaktan çıktı. Cumartesi saat 17.42. Genç adamın tarifini bulamadığı bu duygu çözemediği en güzel problemdi artık. Çözmek de istemiyordu zaten.

Yavaş yavaş birbirinin hayatında yer edindi bu insanlar. Renklerini birbirlerine bulaştırmaktan çekinmedikleri için kolayca anlaşabiliyorlardı. İkisininde birbirini tanıdıkça merakları dinmek yerine katlanarak artıyordu. Daha daha daha.

Genç adam tekrardan yaşadığını hissediyordu. Her yedi gününün birkaç saati. O kız vardı kalbinde değil yalnızca, her yerinde. Her zerresinde hissediyordu onu. Konuşunca bir daha susmasın istiyordu. Kız en sevdiği kitaplar gibiydi.

Balkonu dolmuştu o sarı çiçeklerle. Çiçekler parlıyordu. Oğlan  çiçeklere bakarken bile gülümsüyordu. Sevdiğini her yerde görüyordu. Yarın yeniden görecekti onu ve hiçbir şey aynı olmayacaktı bu sefer. Ona onu sevdiğini söyleyecekti yarın.

Birkaç dakika önce gitti buluştukları yere aldı yine sarı kasımpatıdan. Ona alınca daha da güzel gelmişti gözüne çiçek. Çiçeğe gülümsedi adam. Her şeye gülümsedi. Aşk böyle bir şeydi belki de.

Birkaç dakika geçti kız gelmedi. Eğer geç kalacak olsaydı arayıp haber verirdi diye düşündü. Yine de beklemeye devam etti. Bekledi bekledi bekledi. Kız gelmedi. Hiç gelmedi.

Oysa beraber satır aralarına çiçekler diktikleri şiirleri  sokakta satacaklardı. Neden gelmedi? Genç adam telaşlandı, korktu, merak etti. Kırıldı en sonunda. Öyle kesikler açıldı ki kalbinde kendisi bile onaramazdı sanki.

Saatler geçtikten sonra oğlan evine gitti. Sağanak yağmur yağmıştı fazla ıslanmıştı. Eve girip balkona çıktı. Elindeki balkondakilerle aynı olan çiçeğe baktı. Yağmurdan dağılmıştı çiçeğin yaprakları, kendisi gibi. Balkondaki çiçeklere baktı hepsi sağanak yağmurdan nasibini almıştı. Küçük tatlı yağmurlardı kasımpatıyı büyüten, sağanak yağmur ise öldürüyordu.

Fazla yağmur yağdı kalbime, çürüttüm kendimi diye düşündü.

Diğer sabah telefonu çaldı adamın. Çalan numara kayıtlı değildi. Telefonu açıp kulağına dayanınca kafasına bir silah dayansaydı bu kadar acıtmayacağını düşündü.

Telefondaki bir şeyler diyordu adamın kulakları uğulduyordu. Sevdiği, sevdiceği. Ölmüş müydü şimdi? Ölüm bu kadar kolay mıydı. Onunla aynı cümlede ölüm kelimesinin geçmesi değil düşüncesi bile adama yanlış geliyordu. Sevilen kişi ölebilir miydi? Herkes ölecek miydi?

Şimdi kalbindeki acı geçmeyecekti işte.

Ölümü düşündü. Okuduğu kalın kalın kitaplarda bu durumun tarifi vardı ama sonucunda ne yapılacağı yazmıyordu. Kalın kitaplar işe yaramıyordu.

Sarı kasımpatı soldu, adam öldü.

Yalnızlığın senfonisi bendim. Bu sayamadığım kaçıncı yalnızlık.

𓇚

141022











sayamadığım senfoniHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin