Etraf durulmuştu.
Etraftaki sessizlik az önce hiçbir şey olmamış gibi hissettiriyor, hatta bir yere kadar insanın içini huzurla dolduruyordu.
Ama bu, hayaletler için geçerli değildi...
Ve pek tabii Sasha için de.
Hâlâ daha olan olayların etkisi altındaydı. Şok olmamıştı, ya öleceğini ya da lanetleneceğini pekala biliyordu. Ama yine de hayal kırıklığına uğramadan edememişti.
Doğup büyüdüğü yer için önemli bir görevi vardı ve bunu yapamamış, Fısıltılar tarafından ücra bir köşeye lanetlenerek sürülmüştü. Lanetten kurtulmadığı sürece kimseye yardım edemezdi, bu da canını acıtıyordu.
Ve tam da bu yüzden, hislerini bir kenara bırakıp bir şekilde bu lanetten kurtulmalıydı!
Daha önce kimsenin yapamaması önemli değildi. Fısıltıları yok edebildiği sürece, onlarına altındaki insanları -ki buna kendisi de dahildi- kurtarabildiği sürece bunu nasıl yaptığı zerre umurunda değildi.
Sadece... Bunu nasıl yapabilirdi ki?
Şu anda onu kimsenin hatırlamadığına emindi. Daha öncesinde fısıltılar tarafından lanetlenip de hatırlanabilen kimseyi duyamamıştı. Fısıltıların lanetinin bir parçasıydı bu da, iliklerine kadar hissettiği bir parçası...
İçini yavaş yavaş pes etme ve umutsuzluk duygularının doldurduğunu hissederek başını iki yana salladı. Bu duygular asla bir yol gösterici olamazdı, bunu biliyordu. Ama yine de koyuyordu ona unutulmak, yaptıklarının hatırlanmaması...
Elbette, bir kişi Fısıltılardan daha güçlüyse ya da anılarını bir yere depoladıysa lanetlenen kimseyi hatırlayabileceği söyleniyordu ama bu da çok zordu. Ve etrafındaki kimsenin de bunu yapabildiğini, yapabilecek durumda olanlarınsa bunu kendisi için kullanacağını zannetmiyordu. Kimseyle o kadar yakın olmamış, bunu da kendisi seçmişti.
Ama yine de...
Hayal kırıklığı, öfke, pişmanlık gibi duyguların vücudunda kol gezmesine engel olamıyordu işte. Kendisini çok kötü hissediyordu, devrim ordusuna ihanet etmişti sanki. Ayrıca, unutulduğunu düşündüğünden dolayı da kendisini çok boş hissediyordu.
Kendisi boştu, hayatı boştu, yaptığı her şey ve tüm tecrübeleri boştu!
Yani en azından o, böyle düşünüyordu.
Derin bir nefes almayı denedi, hiçbir şekilde hissedemese de içten içe bunu yapmak onu rahatlatmıştı. Hafiften olsun rahatlayınca düşüncelerini kafasının en arkasına, kalbindekileri de en derinlere göndermeyi, hepsini göz ardı edip unutmayı denedi.
Bu yöntem her zaman işe yarardı...
Yani en azından, normal zamanlarda işe yarardı. Şimdi ise kesinlikle normal bir zamanda değildi.
En sonunda pes edip beyninin içindekilerin kendisini ele geçirmesine izin verdi. Onlarla yarışamayacağını anlamıştı çünkü.
Ve böylece, küçük bir derin düşünce seansına girmeden edemedi.
Aklına ilk gelen şey devrim ordusundaki insanlardı, nedenini de tahmin edebiliyordu aslında... Pişmanlık duygusu ve sonunda kaybetmiş olduğu düşüncesi aklına bunu getirmiş olmalıydı.
Nedeninin bu olduğunu düşünse de tam emin değildi, önemsemiyordu da. Sadece aklına onlar hakkındaki düşüncelerinin ve ne kadar istemese de yollarını nasıl ayırmak zorunda kaldıklarının gelmesine izin verdi.
Buna ihtiyacı vardı...
Kendisi devrim ordusundakileri ailesi olarak görüyordu. Buna rağmen devrim ordusundakiler o birden ortadan kaybolunca ona düşman kesilmişlerdi. Yine de kendisi onları ailesi olarak görmeye devam etmişti çünkü biliyordu, onun Fısıltıların şatosuna casus olarak girdiğini kimse bilmemek zorunda olduğundan hepsinin anılarıyla oynamışlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayalet Devrimci
FantasyBir lanetti bu, onu hayalet yapan. Seçim şansı yoktu, hareketlerini bile kontrol edemiyordu. Bir zamanlar nefret ettiği insanlara dönüştü, sadece öldürüyordu... Merhametsiz, iradesiz, düşüncesiz... Bunu o yapmıyordu! "Lütfen, bana yardım edin!.." Ac...