KYUNGSOO
Saat gecenin biriydi. Bir türlü uyku tutmamıştı ve sağa sola dönüp duruyordum sürekli. Zihnimde hâlâ sabahki öpücük ve Jongin vardı. Neden öpmüştü beni? Neden evcilik oynamak istiyordu? Öyle birisi olmadığını biliyordum ama acaba benimle dalga geçmek için miydi bütün bunlar? Cool çocuğu oynayıp yüz vermemeyi düşünüyordum ilkin ancak bunun kendime de eziyet olacağını bildiğimden farklı bir çıkış yolu aramaya başladım. O gün konuşurken korkup kaçmasaydım belki çoktan halletmiştik bu...şeyi.
İkiye doğru artık kendime de sinirlenmeye başladığım için zorla uyuma kararı aldım. Sabah uyandığımda zihnimde tek bir ışık yanıyordu: JONGIN GELECEK
Doğruca kalkıp duş aldım. Akşamdan hazır ettiğim üniformalarımı giyip çantamı da alarak aşağı indiğimde annemi çoktan uyanmış, kahvaltıyı hazırlamış şekilde buldum. Elinde tableti ile bir şeyler izliyordu; yemek tarifi olduğunu tahmin ediyordum.
"Günaydın miniğim." dedi beni fark edince. O an minik değilim ben tartışmasına giremeyecek kadar yorgundum.
Tezgahın üzeri çeşit çeşit kek ile kaplıydı. Ayrılığın meyvelerini sevmeyi -ve yemeyi- bu leziz kekler sayesinde öğrenmiştim. Annem babamdan ayrıldıktan sonra hemşireliği bırakarak kendini meşgul edecek bir şeylerin arayışına girmişti. Örgüyü, temizliği ve daha birçok yolu denemiş fakat tatmin olmamıştı. Aşçılık dünyasına adım attığında ise bir daha çıkamamıştı o evrenden. İlk başta sahiden kötü yapıyordu ama asla vazgeçmeyip kendini geliştirmeyi başarmıştı.
O sabah da kahvaltıda ıslak kek ve her zamanki gibi Americano vardı. Oturup yemeye başladığımda tabletini bırakıp bana baktı ve "Gitmem lazım bebişim," dedi "Minseok birazdan burada olur." Cümlesini henüz bitirmişti ki kapı açıldı ve içeri yeni en yakın arkadaşım girdi. Girdi demek yetersiz kalırdı gerçi; koştu, uçtu, işgale gelmiş gibi bir havası vardı.
Masadaki çikolatalı kekleri görünce kısa bir selam verip hemen bir tane alarak yemeye başladı. "Seni aç mı bırakıyorlar evde, ne bu?" diye sordum gülerek. Annem eğilip Minseok'u da öptükten sonra çantasını da alıp gitti.
"Dahyun teyzenin tatlıları ayrı. Ee anlat bakalım, dün geçiştirir gibiydin beni. Darıldım."
"Önemli bir şey değil. Yani..."
"Dökül lan hadi." Bir kek daha tıkıştırdı ağzına. Duyacağı şeyle şok olup lokmasını yan kaçırmasın diye ağzının boşalmasını bekledim. Sonra da her şeyi anlattım çabucak.
"Siktir." dedi inanmamış bir tavırla. "Öyle bir şey olsa çocuğu döver, parçalarını Kore'nin on iki ayrı yerine gömersin."
"Doğru ama o an yapmadım işte. Çok sinir etti beni ve ayak uydurmak zorunda kaldım."
"Ve hâlâ devam ettirmekte kararlısınız?"
"Kime ne zararı var ki? Çenelerini kapatmış olurlar böylece."
"Annen ne diyor? Delirir kadıncağız sevinçten."
"İşte bu yüzden söylemedim ona. Anneme yalan söylemek istemiyorum."
"Hm." Düşünceli düşünceli uzaklara daldı. Silip süpürdüğüm tabağımı çabucak suya tutup makineye yerleştirdim. Etrafı düzenledik birlikte ve Minseok yine konuşmadı. En sonunda dayanamayıp omzuna geçirdim bir tane. "Ne düşünüyorsun söylesene!"
"Ne bileyim oğlum ya, alengirli işlere basmaz aklım. Sizinki de bayağı alengirli. Nazi Almanya'sında casusluk yapan İngiliz ajanları gibisiniz. Ortaya çıksanız kıyamet kopacak."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
One Kiss Is All It Takes
FanfictionFESTA 4.0 FAST FEST #dontfightwithkaisoo Künye: Fluff, Yaşamdan Kesitler, Genç Kurgu, Lise Kelime sayısı: 17.068 (10 Bölüm)