FİNAL

325 28 178
                                    

Ben İzana Kurokawa. Özel bölümler dışında bu size son seslenişim olacak. Tanıştığım çocuğun ölümünün ardından evlat edindiğim çocuğu bu sabah okula götürmek gibi bi görevim var.

Erkenden çalan alarmla yataktan fırlayıp alarmı kapatışım bi oldu. Çünkü uyanmasını istemiyordum. En azından kahvaltıyı hazırlayıncaya kadar.

Kahvaltıyı hazırladıktan sonra saçlarına minik bi öpücük kondurup geri çekildim.

- Babacım, hadi kalk.

Minik dokunuşlarla dürttüm korkup sıçrayarak uyanmamasını dileyerek.

- Efendim baba?
- Kalk hadi kahvaltımızı yapıp okula gidelim.
- Hemen gidelim. Kahvaltı yapmayalım hadi.
- Daha çok erken. Hem evden kahvaltısız çıkılmaz.

Uzun ısrarlar sonucunda yüzünü yıkayıp kahvaltısını 5 dakikada yaptı. Evet hem de tabağındaki her şeyi bitirdi.

- Baba hadi gidelim.
- Tamam hadi üzerini giydirelim.

Ben elimi yıkayamadan odasına koşup üzerindekileri çıkarmıştı bile.

Gidip güzelce okul üniformasını giydirdikten sonra kendim de giyindim. Tabi giyinirken "Hadi baba çabuk ol." diye beni acele ettirmişti.

Okul eve yakın olduğu için yürüyerek (Daha doğrusu üst düzey heyecanından dolayı koşarak) dört ya da beş dakikada önündeydik.

Elimden tutarak koşuştururken en sonunda bana döndü ve beni uzunca inceledi.

- Baba?
- Efendim canım?
- Benim sınıfım nerde?
- Gel bulalım.

Koştuğumuz için hızlanan kalp ritmim yavaşlamamızla sonunda normale dönmüş, nefesim düzene girmişti.

Sınıfını bulduktan sonra onu sınıfa bıraktım. Kalıp beklemem konusunda ısrar etsem de "Beklemene gerek yok ben korkmuyorum." deyip beni gönderdi.

Okul çıkışı saatini öğrenip okuldan ayrıldım.

Akşam bir şeyler hazırlamama gerek yoktu. Sadece atıştırmalık bir şeyler hazırlamam yeterdi. Çünkü okul çıkışı onu aldıktan sonra bir şeyler atıştırıp söz verdiğim gibi parka götürmeliydim. Sonra da istediği gibi eve gidip duş aldıktan sonra akşam yemeğini dışarıda yiyecektik.

Onunla uğraşmayı çok seviyordum. İstediği şeyleri yapmak beni yormuyordu. Tam tersine çok hoşuma gidiyordu.

Eve gidip iki sandviç hazırladıktan sonra portakal sıktım ve şişelere doldurdum.

Oturup okul çıkış saatini bekledim ve saat gelince gittim.

- Gel bakalım küçük canavar!

Kollarıma kendini bırakınca havaya kaldırıp havada iki tur döndürdüm. Neşeyle yere inince parka gideceğimizi söyledim ve daha da neşelendi.

Parka doğru yola çıktık.

Çimlerin üstüne otururken konuştum.

- Aç mısın canım?
- Evett!

Sandviçleri çıkarıp verdim ve yemeye koyuldu. Sandviçin yarısını yedikten sonra bağırmaya başladı.

- Baba, arkadaşım geldi! Arkadaşım geldi! Ben gidiyorum.
- Ama sandvicin?
- Doydum.
- Tamam bekle geliyorum seni yalnız bırakamam.
- Tamam.

Hemen toparlanıp ayağa kalktım ve onların oynadığı yere pek uzak olmayan bi banka oturup seyretmeye başladım.

Arkadaşı kısa beyaz saçları olan ve oğlumdan daha kısa boylu bi çocuktu.

Onları öyle görünce küçükken hiç bu şekilde oynayamadığım geldi aklıma. Annem evden çıkmama izin vermezdi.

14 ya da 15 yaşlarımdan sonra bana hiç karışmamaya başladı.

Tamamen bağımızın koptuğu zaman belli zaten. Annemin her şeyi anlatmasıyla benim evi terketmem bi oldu. İstenmediğim yerde nasıl durabilirim ki?

Bi takım bağırışlarla kendime geldim. Oğlumun arkadaşı düşmüş ağlıyordu. Annesi ya da babası yanında değil miydi acaba?

Hemen gidip kaldırdım ve yanıma oturttum, o sırada benim yaramaz oğlum da kucağımda yerini almıştı.

Birkaç incelemeden sonra sadece bacağının sıyrıldığını ve basabileceği durumda olduğunu görünce ailesinin yanına götürmeye karar verdim.

- Annen nerde bakalım hadi seni ona götüreyim.
- Babam ilerdeki bankta oturuyor. Beni buraya o getirdi.

Ayağı daha fazla incinmesin diye çocuğu kucağıma aldım. O sırada oğlum beni takip etmeye başlamıştı bile.

Babasını bi güzel azarlamalıydım. Çocuğuna karşı daha dikkatli olması gerekli.

Bankın yanına vardığımda arkası dönük bi şekilde oturan kişiyi işaret ettim.

- Buradaki adam mı?

Küçük çocuk başını onaylar anlamda salladı.

Bankın yanına varınca arkası dönük adama cümlelerimi sıralamaya başladım.

- Siz ne kadar sorumsuz bi babasınız! İnsan çocuğuna bakar bi. Onu buraya getiriyorsanız bakmak da sizin sorumluluğunuz. Ya ona bir şey olsaydı? Ya daha kötü düşseydi.

Çocuğu yavaşça yere bırakıp adamın bana dönmesini sağlamak için omzuna dokundum.

- Bari bana dönmeye tenezzül etseydiniz-

Bana bakan bi çift göz ile dizlerimin bağının çözüldüğünü hissettim. Yerçekimine karşı koyamayıp dizlerimin üzerine düştüm. Gözlerimden yaşlar süzülmeye başlamıştı yine.

Titreyen dudaklarımı aralayıp konuşmaya çalışırken o da beni yerden kaldırmaya çalışıyordu.

- Dur, ağlama bi sakinleş.

Kucağına alıp banka bıraktı beni. Çocuklara bir şeyler söyleyip gönderdi ve yanıma oturdu.

- Ben özür dilerim İzana. Sadece seni korumak istedim. Bütün çete işlerini bıraktım bu süre boyunca. Ama karşına çıkmaya cesaret edemedim affedemezsin beni diye-

Sözünü bölen şey vücudunu titreyen bedenimle sıkı sıkıya sarmamdı.

Gözyaşlarımın sonuna kadar akmasına izin verdim. O yokken ağlayamadığım süre boyunca ağladım omzunda.

- Sözünü hıck- tuttun...

Ve bi fc'nin daha sonuna geldikkk.

Emin olun ki bunu çok özleyeceğim. Çünkü çok seviyordum.

Özlediğim aralar özel bölümler atarım, hiç kesmezse ikinci kitabını yaparım.

Okuyan herkese teşekkür ediyorum.
Umarım beğenmişsinizdir.

Son bölüm için:
Herkese iyi okumalar diliyorum.

Yorumlarınızı eksik etmeyin. Eksiklerimi söylemenizi rica edeceğim ki sonra düzeltebileyim.

İZAKAKUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin