Oikawa'nın hayatı, Ai ile ayrıldığında siyah beyaz bir filme dönmüş gibiydi. Hayatı canlı renklerini kaybetmişti. Her şey soluktu.
Yaptığı hiçbir şeyden zevk alamaz haldeydi. Hayattan zevk almıyordu. Kendini git gide hayattan soyutlamıştı ve bunu sadece çevresindekiler değil, kendisi de fark edebiliyordu.
Ai onu terk ettiğinde sarsılmıştı Oikawa. Canı daha önce hiç yanmadığı kadar yanmış, kalp kırıklığını ilk defa bu kadar yoğun bir şekilde tatmıştı.
Kulaklarında sevgilisinin ayrılalım diyen sesi yankılanıp dururken saatlerce o kaldırım kenarında oturarak ağlamıştı ayrıldıkları o gün. Oturduğu kaldırım kenarında, her zaman dik duran vücudu sanki tüm dünyanın yükü omuzlarına binmiş gibi çökmüş ve durmaksızın yaşlar akan gözleri yere sabitlenmişken ağlamaktan başka ne yapabileceğini bilmiyordu çünkü. Ağlamaktan başka yapabileceği bir şey de yoktu zaten.
Vakit ilerledikçe hava daha da soğumuş, Oikawa'nın vücut ısısını git gide düşürmüştü. Ancak Oikawa ağladığı için zaten titrerken soğuğun da onu titrettiğini fark edemiyor, umursamıyordu da. Umrunda olan hiçbir şey yoktu o an. Kendinde yürüyebilecek gücü bile bulamıyordu. Bu yüzden o soğuk havada, buz gibi kaldırım taşında otururken günün sabahına hasta olacağı kesin olsa da, tekrar yürüyebilecek gücü kendinde bulana kadar kaldırımda oturup ağlayarak düşünmeye devam etmişti.
Kalkıp evine giderken göz yaşları akmayı kesmişti artık. Kalbindeki sızıdan başka da hiçbir şey hissedemiyordu.
Şiş ve kızarık gözlerle eve döndüğünde ailesi onu bu halde gördüğü için şaşırmış ve endişelenmişti. Oikawa maçlardaki yenilgilerden sonra da eve şiş ve kızarık gözlerle dönerdi ancak bu defa farklı bir şey vardı, acı çekiyor gibiydi.
Ayrıldı benden. Ailesine yaptığı tek açıklama bundan ibaretti ve bu da sevgilisine ne kadar değer verdiğini bilen ailesinin onu anlaması için yeterliydi. Sonrasında kendisini odasına kapatmış, üstünü bile değiştirmeden yatağına yatmıştı. Annesinin tüm ısrarlarına rağmen ağzına tek bir lokma bile sürmemişti. Gece boyunca da uyku girmemişti Oikawa'nın gözüne. Eve gelirken akmayı kesen göz yaşları tekrar akmaya başlamış ve artık gözlerinden yaş akmayana kadar ağlamıştı.
Göz yaşları ancak sabaha karşı kesilmişti. Göz yaşlarının çoğu yastığını ıslatmış, bir kısmı da yüzünde kurumuştu.
Yatağında yastığına sarılarak uzanırken şişmiş gözleri karanlık odasındaki kitaplığındaydı. Ai'nin ona verdiği hediyelerin olduğu rafta, karanlıkta parlayan ve içinde ikisinin figürünün olduğu kar küresindeydi. Akan burnunu belirli aralıklarla çekerken gözlerini bir an olsun parlayan o kar küresinden ayırmıyordu. Ağlayabilse daha fazla ağlardı ama akıtabileceği tüm göz yaşlarını akıtmıştı. Zaten bir süre sonra da ağlamaktan yorgun düşen gözleri uykuya yenilmiş ve kapanmıştı.
Uyandığında vakit öğleyi geçiyordu ve gece boyu hissettiğinden daha berbat hissediyordu. Gözlerini açar açmaz -çok fazla ağladığından dolayı acıdığı için açmakta zorlanmıştı- olanlar zihnine dolmuş ve bununla eş zamanlı olarak gözleri de dolmuştu. Ayrıca saatlerce soğukta kaldığından dolayı boğazı ve tüm vücudu ağrıyordu, burnu da tamamen tıkalıydı ve doğru düzgün nefes alamıyordu.
Kalbindeki sızı ise hala yerini koruyordu.
Yatağında boş boş tavana bakarak geçirdiği yarım saatten sonra zorlukla yatağından kalkıp biraz daha iyi hissedebilme umuduyla ılık bir duş almıştı. Ilık duş vücudunu biraz rahatlatmıştı ancak kalbinin sızısı hala rahatlayacak gibi değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
heart burn | oikawa tooru
FanfictionHerkes bana aklımı kaçırdığımı söylüyordu, oysaki ben sadece aşık olmuştum. oikawa tooru x fem!oc | texting + düz yazı