"Aşkın içeceği, şarap. İşte burada."
Saraydaki şairin "aşkın içeceği" şiirinden etkilenen Seonghwa, ilk buluştukları an şarap getirmişti. Hongjoong için bir şeyler yapmaya bayılıyordu. Söylediği cümleye karşı sevgilisi dudaklarını bükünce ne olduğunu anlamamıştı. Yanlış bir şey yaptığını bile düşündü bir an.
"Ama prensim ben şarap içemem ki."
Hongjoong'un söylediği şeyle hafifçe kıkırdamıştı büyük olan. Sevgilisinin koca bir bebek olduğunu unutuyordu bazen. Kendisine şarap içtiğinde kötü olduğunu anlattığı tamamen çıkmıştı aklından.
"Tamam, biz de içmeyiz o zaman. O kadar da önemli bit şey değildi zaten"
"Yaa hayır, içmeliyiz. Aşkın içeceği dedin prensim. İçmeye çalışırım lütfen."
Seonghwa onu kafasını iki yana hafifçe sallayarak reddetmişti. Kötü olmasını istemiyordu. Şarabı bırakıp eline aşçının yaptığı kiraz aromalı meyve suyunu aldı.
"Bence biraz değiştirebiliriz. Bunu içmeye ne dersin?"
Ona anlamadığını belirten bakışlar atan Hongjoong'a açıklama gereği duydu.
"Sen içemiyorsan bu meyve suyu bizim aşkımızın şarabı olur çiçeğim."
Küçük olanın duyduklarıyla ağzı kulaklarına ulaşırken hızla prensine sarılmıştı. Onun inceliklerine bitiyordu. Kraliyetin acımasız ruhuna tezat gördüğü en naif kişiydi. Her defasında daha çok kapılıyordu.
"Seni çok seviyorum. Benim prensim en iyisi."
"Ben de seni çok seviyorum çiçeğim. Hadi şimdi şarabımızı içelim. Gün batmadan gitmemiz gerek"
Hongjoong onaylamak için kafasını sallayarak ayrıldı diğer bedenden. Yine haftada bir gün birkaç saatliğine daldıkları bu rüyadan uyanacaklardı. İki erkeğin aşkına izin vermeyen kraliyetin sarayında kalıp doğru dürüst birbirlerini göremeyeceklerdi bile. Birbirlerine mektup ulaştırabilirlerse o hafta şans yanlarında demekti.
Yine de şanslılardı. Kral her çocuğu için hediye olarak ufak arazi bölgeleri hediye etmişti. Hwa'nınki kendi isteği üzerine oldukça yukarılarda ve ıssız, herkesten uzak bir yerdeydi. Oradaki küçük tahta ev onların buluşma merkeziydi. İkisi de bugünün gelmesini sabırsızlıkla beklerdi. Hongjoong tüm bunları düşünürken Seonghwa'nın bir anda seslenmesiyle irkilmişti.
"Çiçeğim, daldın. Al bakalım bardağını."
"Vakit yaklaştığı için durgunlaştım sadece. Teşekkür ederim." Kocaman gülümsemeyle cevap verip bardağını alıp hemen bir yudum içti. Meraklı bir çift gözün kendinden yorum beklediğini anlayınca konuşmaya başladı.
"Mmm, oldukça lezzetli. Aşkımızın şarabı olarak kabul edilmiştir."
İçeceğini içerken dudağını yalayan küçüğünün dudaklarına gözünü bir saniye bile ayırmadan bakarken cevapladı.
"Hmm, beğenmene çok sevindim ama şu an çok daha lezzetli bir şeyler var gibi duruyor."
Hongjoong fark ettikleriyle yutkundu. Heyecanlanmıştı her zaman olduğu gibi. Engel olamadığı gülümsemesiyle oyuncu bir şekilde cevap vermişti.
"Tadına bakmak ister misiniz prensim?"
Duyduklarıyla yan bir sırıtış bırakan büyük beden hemen çiçeğini kucağına çekmiş ve dudaklarına kapanmıştı.
————————
Merhaba! İlk ficim ile sizinleyim. Bu bölümü çok fazla yazıp sildim bu yüzden artık olduğu gibi atıyorum. Saygı içerisinde eleştirilerinize açığım. Keyifli günler ✨🧚🏻♀️
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşkımızın Şarabı / Seongjoong
Fanfiction"Sen içemiyorsan bu meyve suyu bizim aşkımızın şarabı olur çiçeğim."