"Hongjoong bu kadar erken yola düşmek zorunda mıydık gerçekten"
Joong kardeşler kahvaltının ardından yola düşmüşlerdi. Bumjoong ise prensin öğleden sonra geleceğini öğrenince söylenmeye başlamıştı.
"Hyung nedeni çok basit. Ben her gün bu saatlerde dışarı çıktığım için kimse garipsemiyor. Ayrıca farklı saatlerde çıkarak işi garantilemeye çalışıyoruz."
Bumjoong alayla güldü. Bu işi kabullenmesi kendisi için zorken her saniye siniri bozuluyor gibi hissediyordu. Hongjoong'a da durmadan zorluk çıkarıyordu. Kötüleştiğini görürse destekler gibi yapıp sonra yine kabullenemeyen tarafını ortaya çıkarıyordu.
"Her detayı bu kadar düşünmen ne güzel kardeşim."
İğneleme sözleri ortamı gererken iyice sessizleşerek sadece yürümeye devam ettiler. Hongjoong bu karışık ormanın içinde yol olmamasına rağmen çok rahat ilerliyordu. Ağaçların kabuğuna kadar ezberindeydi zaten.
Küçük eve geldiklerinde Hongjoong kapıyı açtı ve hyungunu içeri davet etti. İçerisi tamamen prensle ikisinin yuvası olduğunu bağırıyordu. Bumjoong içeri girer girmez çarşafı düzelmemiş yatak görmesiyle titrediğini hissetti. Seğiren gözüyle Hongjoong'a döndü.
"Bu evde neler yapıyorsunuz siz?"
Sakin ama bir o kadar baskılayıcı bir sesle sormuştu.
"Çay... Çay yapıyoruz. Sana da çay yapayım. Evet evet çay, bir papatya çayı yapayım sana."
————————————————————
Seonghwa her zamankinden biraz erken çıkmış ve atını biraz daha hızlı sürüyordu. Bir an önce sevgilisine yardımcı olmalıydı. Onu yeterince yalnız bırakmıştı.
Sonunda ulaştığında dizginlerini çekmiş ve atından atlamıştı. Her zaman bağladığı yere bağlayıp bembeyaz atının kafasından öpmüştü.
"Bize şans dile prensesim."
Üzerindeki takımı düzeltip kapıya ilerledi. Ufak bir gülümseme takınıp kapıyı açtı. İçerideki iki kardeş o anki durum ne olursa olsun prens olduğu bilinciyle ayağı kalkıp eğilerek selamlamışlardı.
"Oturun lütfen. Sarayda değiliz ve ben şu an prens olarak burada değilim."
Bu cümle oldukça işine gelen Bumjoong alaylı tavrını geri takınmıştı bile. Şu an sırlarını biliyor olması ona üstünlük veriyor gibi hissediyordu.
"Ne o gelinimiz olarak mı buradasın? A yok erkek olduğuna göre damat olarak buradasın. Ama Hongjoong da öyle. Tüh napsak ki şimdi."
Küçük olan hayal kırıklığıyla bakarken kendini sıkıyordu. Buraya onu getirmesi hataydı.
"Hyung 1 dakika bile olmadı."
"Tamam be. Olmayan bir şey mi dedim?"
Prens bu soğuk savaşı durdurması gerektiğini düşünüp kendi söze atlamıştı. Çiçeğini daha fazla arada bırakıp üzemezdi.
"Bumjoong. Farklı geldiğini biliyorum. Fakat kimseye bir zararımız yok. Sadece çok seviyoruz. Cinsiyeti aynıymış ne zararı var?"
"Ne zararı mı var? Bir kişinin kulağına gitse öldürürler lan kardeşimi. Tabi prensimizin umrunda mı? Kendin rahatça kurtulabilecekken onu tehlikeye atıyorsun sadece."
Prens damarlarındaki kanın öfkeyle akmaya başladığını hissetmişti bile.
"Haddini aşma! Zararımız yoktan kastımın bu olmadığını sen de iyi biliyorsun. Hem sen benim için de kolay mı sanıyorsun? Kocaman krallığı , annemi elimin tersiyle itiyorum. Öğrenirlerse beni kabul edeceklerini ve canıma kıymayacaklarını mı zannediyorsun? Emin ol üvey annem bundan zevk bile duyacaktır."
Hongjoong daha fazla buna katlanamayıp uzanarak prensinin elini tuttu. Üstelik direkt hyunguna bakıyordu.
"Hyung her şeyi göze aldık çünkü böyle mutluyuz. Öbür türlü yaşamın anlamı mı kalır? Üstelik 1. prens krallığa geçince kaçıp gidebiliriz buralardan."
Bumjoong sözleri tükenmiş hissiyle geriye yaslandı.
"Siz gerçekten delirmişsiniz bunun başka açıklaması yok."
Hwa son bir defa şans dilercesine konuştu.
"Kabullenme işini zamana bırak ama bize şu an destek ol lütfen. Benden çok kardeşinin buna ihtiyacı var."
"Evet, hyung. Yanımdasın. Değil mi?"
Bumjoong çaresizlikle kafa salladı.
"Bana başka çare mi bıraktın cadı. Sana zarar gelmesini ister miyim ? Mecbur kaldık artık."
Son bir şey aklına gelmiş gibi durakladı.
"Ha bir de öyle yakınlaşmak yok yanımda. Zaten zor geliyor her şey. Ayırın o elleri çabuk. Kime diyorum?"
Hongjoong duyduğu destek sayılabilecek sözlerle çocuk gibi sevinmişti. Ellerini sevgilisinden çekip hyungunun boynuna atladı.
"Çok seviyorum seni çok çok çoook"
"Şımarma şımarma. Daha cevaplamadığın çok soru var küçük cadı"
Küçük olan bu soruların sevgilisiyle olan temasları ile ilgili olduğunu anladığı için yavaş yavaş uzaklaşmaya başladı."
"Ben çay yapayım hyunguma çok iyi yaparım. Çay güzel. Çay içelim. Papatya çayı."
Sözleri iyice saçmalarken bir anda tozu dumana katarak mutfağa koşmuştu.
Seonghwa çiçeğinin bu haline kıkırdadı. Kendisi de yanına gitmek için ayaklandı. Bumjoong oturuyorken hemen bir öpücük çalmak için müthiş bir fırsattı.
"Ben de gideyim yardım edeyim. Malum çay yani. Tek yapması baya zordur değil mi ?"
Hızlıca sıralayıp kaçarken olanları geç de olsa anlayan Bumjoong şok içinde kaldı.
"Ulan prens ulan prens.. Tüm dengemle oynadınız"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşkımızın Şarabı / Seongjoong
Fanfiction"Sen içemiyorsan bu meyve suyu bizim aşkımızın şarabı olur çiçeğim."