defalarca çatıştığım kendimle yine bir çatışmanın ortasındaydım. bu çatışmalar iyi veya kötü sonuçlar doğurabiliyor ancak şurası kesin ki beni geliştiriyordu. zaman zaman bu çelişkilerden kurtulmam epey vakit alıyor ve zorlanıyordum.
bir sonbahar sabahı,kalktım. başım öylesine ağrıyor ki sanki saatlerce bir şey düşünmüş ve bir sonuca varamamış olmanın zihinsel yorgunluğu var. gece garip ve anlam veremediğim rüyalar görmüştüm, onların etkisi miydi acaba? normalde de pek mutlu uyandığım söylenemez ancak bu baş ağrısı katlanılamaz derecede. pencereye çıktım, güzel manzaralı bir eve sahip olduğum söylenemez. bir sokak arası,geceleri genelde ayyaşlar dolanır. sokağın köşesinde bir bar var, yan komşum bardan kaldırdığı çok güzel olmayan ama boyu uzun ve esmer kadınları eve getirir. sanırım mutlu uyanamamamın sebeplerinden birisi de sabaha kadar onları dinlemek. ayyaş gezenlerden biri de sokakta oturmuş sabahın bu saatinde bir köpekle oynuyor. ayyaşları eleştirdiğime bakmayın ben de pek farklı sayılmam. şu halime bak sabahın beşinde günün ilk birasını açmış sigara eşliğinde yudumluyorum. komşumdan gelen patırtılardansa bunu yeğlerim.
Geçenlerde barda otururken, içeriye bir Rus'un girdiğini fark ettim. Sanırım mahalledeki tek Rus bendim ve Fransa'da Ruslara pek rastlanmaz. Elmacıkları çıkık, keskin bir çene yapısına sahip, iri ve yeşil gözleri olan neredeyse kömür karası saçları ve bir melek kadar beyaz ten rengi ile dantelli, büyük bir sırt dekolteye sahip elbisesiyle bara gelmişti. Varlıklı birine benziyordu, barmenin yanına gelip zeytinli votka söyledi. Zeytinli votka içen ikimizdik. Fransa'daki barlarda alt kesim bira içerken orta kesim şarap ve viski içer, üst kesim ise şampanya açtırırdı. Biz iki Rus olarak votka içen bardaki tek kişilerdik. Barmene seslenip hanımefendinin adını sordum. Adı Liza'ydı, yanına gittim ve "size eşlik edebilir miyim, Liza?" dedim. Adını sormuş olmam hoşuna gitmiş, ilgisini çekmiş olacak ki yüzünde bir gülümseme belirdi. "neden olmasın buyurun" dedi ancak gülümsüyorken bile sert ve tok bir tonda konuşarak cevap verdi. Hoşuma gittiğini söyledim.
"ne hoşunuza gitti tam olarak?"
"Sert mizaçlı, karakteristik bir yapınız var."
"bu kanıya nasıl vardığınızı merak ettim açıkçası, yalnızca tek bir cümle söyledim aceleci davranmayın isterseniz.
"gülümseyerek söylediğiniz halde sert bir tavırla söylediniz."
"ah demek insanlar hakkında uzmansınız."
"hayır, sadece basit bir tahmin."
Yaklaşık iki saat kadar sohbet ettik ve buraya iş için geldiğini ancak daha sonra kovulduğunu, arka sokaktaki otelde kaldığını öğrendim. Bahsettiği otel duvarları sararmış, çarşafların neredeyse ayda bir defa değiştiği berbat bir yerdi. Otelden ayrılmasını ve bende kalmasını teklif ettiğimde, çıkışmış ve gitmek ister gibi bir tavırla reddetti. Onla yalnızca yatmak istediğimi düşünmüştü. Kendimden ve yaşantımdan bahsettim. Beni daha iyi tanıyınca öyle birisi olmadığımı bende kalmasının iyi olabileceğini düşündü. İşinden kovulma nedenini sorduğumda ise patronunun karısı onunla aldatıldığını düşündüğü için olduğunu söyledi . zeytinli votka içmesin şaşmamalı böyle boktan bir sebeple aşırı aptalcaydı. Bir süre bende kaldı, yaklaşık bir ay boyunca güzel vakit geçirdik. Güzel günler geçirdik ve tabii geceler de. Hayatımda tanıdığım en iyi kadın diyebilirim. Ancak bu bir ayın sonunda Rusya'ya dönmesi gerektiğini söyledi. Açıkçası bir geziye çıkma planım uzun zamandır vardı. Beraber gitmek isteyip istemeyeceğini sorduğumda kabul etti ve yolculuk hazırlıklarımız başladı. Tren biletlerini aldık ve Moskova'ya gitmek üzere yola çıktık. Yaklaşık kırk saat süren tren yolculuğunun ardından epey yorulmuştuk ancak bir trene göre epey sallantısız ve sakin geldik. Yolda uzun uzun konuştuk, manzaraları izledik, film izledik. Moskova'ya vardığımızda ne yapacağımızı sordu, güzel bir ev tutar Bordeaux'daki gibi yaşamaya devam ederiz dedim ancak önce bana olmayacağını ve ailesiyle görüşmesi gerektiğini söyledi. Ailesiyle tanışmak istediğimi söylediğimde mutlu oldu ve ikna olmuş gibi duruyordu. Nedenini anlamadığım bir şekilde o andan sonra sürekli endişeli bir tavır takındı. Görünen o ki belli etmek istemiyor, sohbete devam ediyordu. Ben de pek takılmadan devam ettim.
Moskova'ya vardığımızda beni önce güzel bir lokantaya götürdü, yemekler gerçekten nefisti. Ben Moskova'ya gelmeyeli neredeyse on yıldan uzun bir süre geçti. Çok değişmiş güzel dükkânlar açılmıştı. Lokantanın olduğu caddenin hemen karşısında, köşede ufak ama nezih, sakin insanların bulunduğu bir kafe gözüküyordu. Orada kahve içmeyi teklif etti, neden olmasın dedim. İçerisini çok güzel bir kahve kokusu sarmış, etrafta botanik bir tasarım havası, çalışmak için gelenler için bir asma kat ve asma kattan sarkan sarmaşıklar ortamı güzelleştirmişti. Kahve içerken beni annesiyle tanıştırmak istediğini ve bugün isteyip istemediğimi sordu. Kabul ettim ancak öğrendiğim kadarıyla babası asker ve şu an görevdeydi. Sigaralarımızı içip, kahvemiz bitince kalktık.