BAŞLANGIÇ

107 42 2
                                    

Merhaba.

Hoş geldin :)

Yağmurlu bir sonbahar gününün sakin saatlerinde Hülya günün yoğunluğundan sıyrılarak odasına geçti ve raftan bir roman alıp dinlenmeye çekilmişti. Günün en güzel vakitleriydi bunlar. sessiz ve yağmurlu bir günde kitap okumaya fırsat bulmak genelde kolay olmuyordu.

Alt katta bu mükemmel sakinliği bozan sesler evin her köşesine yayılmaya başlamıştı -ki bu evin normal hâli sayılacak düzeyde bir hareketlilikti- Hülya sakince başını kaldırdı, Elindeki romanı sağındaki küçük sehpaya bıraktı ve yavaşça kapıya yöneldi. Hülya kapıyı açtı ve karşısında orta boylu, ay yüzlü, ıslanmış kıvırcık kumral saçları gözlerinin önüne dökülürken kızının gülümseyişini daha cazip kılan bir durumda karşısında buldu.

''Ah! Ben de senin yanına gelmek üzereydim. İyi ki kapıyı ben çalmadan açtın ki bu halimle odana girmeyi hiç istemezdim fakat bu paketi ben eve girerken kargocu bıraktı. Paketi ilk gördüğümde bana ait olabileceğini düşünmüştüm fakat bu bana gönderilebilecek bir davet mektubundan çok ağır ve üstelik üzerinde senin ismin yazıyor'' dedi aklından geçenleri bitirmeden tam olarak konuşmayı asla bırakmıyordu. Hülya gülümsedi ve nazikçe paketi kızının elinden aldı.

''Bu paket bana aitse bende kalması daha iyi olmalı ve sen bu halinle daha fazla burada kalırsan üşüteceksin, şimdi ben mutfakta sana yemek hazırlarken sen de üzerini değiştirip iyice kurulanmadan sakın aşağıya gelme'' diyerek tembihledi. Kızının gözleri ise sürekli pakete kayıyordu.

Meraklı gözlerle paketi işaret ederek.
''Peki içinde ne olduğuna ne zaman bakacaksın?''  Hülya paketi arkasına saklayarak hafifçe kızıyla göz göze gelmek isteyerek ona doğru eğildi,
mimikleriyle de kararlı olduğunu ifade ederek;
''Sen ıslak halde burada beklerken asla açmayacağım'' dedi. 17 yaşlarında genç kızlığa yeni adım atmış ama hala içindeki çocukluktan kurtulamamış olan kız hafifçe arkasını döndü, yavaşça bir adım attı. Hülya hala onu izliyordu. Dediklerini yaptığından emin olmak istercesine odasına gidene kadar kızını izledi. Sonunda sözünün dinlenilmesinin verdiği memnuniyet sonrası odasına tekrar dönü, kapıyı kapattı ve dakikalardır elinde tuttuğu bu şeyin ne olduğunu hiç anlamamıştı, sadece düz bir yüzeyi vardı. Kargo paketini sabırsızca yırtarak açtıktan sonra içerisinden bir zarf ve eskimiş bir defter çıktı. Bu şaşırtıcıydı. Kendisine hiç tanıdık gelmeyen defter ve yanındaki zarftan hiç bir şey anlayamamıştı. Defterin üzerinde hiç bir şey yazmıyordu, fakat zarfın üzerinde kendi ismi yazıyordu. Önceliği en çok ilgisini çeken deftere verdi ve biraz karıştırdı, İçerisi tıka basa yazıyla hatta çeşitli resimlerle doldurulmuş bir defterdi. Her kiminse bu kalın defterin sayfaları içinden geçenleri anlatmaya tam olarak yetmemiş gibi duruyordu.

Hülya yavaşça zarfı açtı. Bu onu korkutmuştu, bedeni kendisinden istemsizce titremeye başlamıştı. İnsan her ne kadar düşüncelerini kontrol etse de duygularını zincire vuramıyor ve bedeni zihnine itaatsizlik ediyordu. Kâğıdı açtı, az önce defterde gördüğü yazıya benziyordu ama daha özenilerek yazılmış bir yazıydı.

"Merhaba, sevgili güzel insan,
Lütfen kusuruma bakmayın size ne demem gerektiğini bilmiyorum. Aslında insanlarla çok fazla muhatabı olan biri hiç değilim. Ama sizinle konuşmam gereken önemli bir konu olduğundan sizinle bu şekilde iletişime geçmeyi daha uygun gördum. En azından kendimi daha iyi ifade edebilmek için. Öncelikle sizi bulmaktan ziyade daha çok bu mektubu yazmak beni çok zorladı. İnsan durup dururken tanımadığı birine nasıl hitap edeceğini dahi bilmeden mektup yazamıyor. Söylemem gereken şeye gelirsek bundan her ne kadar utanç duysam da bunu sizinle paylaşmak zorunluluğu duyuyorum. Ben sadece evlatlık aldığınız ve yıllardır ilgiyle ve emek vererek büyüttüğünüz o kızın annesiyim ya da sadece biyolojik annesiyim demeliyim. Size tutup da anne olmaktan bahsetmeyeceğim çünkü ben o kıza annelik yapmadım. Yapamadım. Bu kendi seçimim değildi elbette ama belki yaşadığınız once şeyden sonra insan evladı için savaşmalıydı dersiniz ama ben bu savaşa zaten yaralı girmiştim ve inanın böyle bir tercih dahi yapamadan yenildim. Size vicdan azabımdan bahsetmeyeceğim, elbette çok isterim ki ama yine de kızımı almaya geldiğimi de söylemeyeceğim. Bu sizin için çok zor olacaktır eminim. Ona nasıl şefkatle baktığınızı gördükten sonra buna kesin karar kıldım. Kimse tarafından yanlış hatırlanmak ve eleştirilmek de umurumda değil. Fakat o kız hariç. İsmini bile bilmediğim ama bir şekilde hem kendini hem de beni hayatta tutan o kız hariç. Bir hikayeyi en iyi bilen tek kişi o hikayeyi yazandır benim hikayemin baş rolü o ve bu hikayeyi en iyi bilmesi gereken de lütfen elinize ulaşmış olan defteri kızınıza verin ve beni suçlu bilmesin. Benim için çok zor bir karar olmuş olsa da artık var olduğumu bilmesini istiyorum.

Sevgilerimle."

Hülya kâğıdı tekrar büktü, ne yapacağını şaşırmış bir halde düşüncelere daldı. Ne olacak şimdi diye düşündü. Defteri eline aldı. Bu hiç adil değil. Yani bu defter onu terk eden kadının günlüğümü. Kızının tüm geçmişi öğrenmesi onun için bir felaket olacağını düşündü. Hülya bebeğini kucağına aldığı o yaz gecesini hatırladı, belki defteri eline aldığında bir umut doğacaktı kızın içinde geçmişine ait bir umut. Hiç kimse bilmiyordu kızın evlatlık olduğunu. O küçük kızı kucağına ilk aldığı anda hangi çocuğu evlatlık edineceğine emin bir şekilde karar vermişti ve eve gelene kadar o küçük kumral saçlı kızı kucağından indirmedi. Bu sadece üç kişi arasında olan bir sırdı. Daha sonra bu sırra bir de o küçük çocuk eklendi.

Hülya bebeğini eve getirdiğinde onu güzelce yıkadı, üzerinden çıkardığı kıyafetleri kendi aldığı daha süslü bir bebek elbisesiyle değiştirdi. Bebeğini tekrar kucağına aldı ve onun kokusunu içine çekti. Bu kokuyu ezberlemek ister gibi uzun uzun soludu. Tarifi olmayan ve dünyada başka hiç bir şeyle karşılığı bulunmayan bir kokuydu. Hülya kızına bakarken ağzından tek bir sözcük çıktı, ''Rehan''

LÜTFEN BEGENDİYSENİZ OY VERMEYİ VE YORUM YAPMAYI UNUTMAYIN :)

OKUMASINI İSTEDİĞİN BİR ARKADIŞINI ETİKETLE.

REHANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin