1969, 23 Haziran.
Fazlasıyla sıcak bir çarşamba günüydü. Sıradan yazlarımızdan birindeydik diyebilirdim o zaman için. Çünkü sıkılıyorduk, her yaz olduğu gibi. Ağabeyim Sirius, zavallı ev cinlerini trolleme fikirleri sunuyordu sürekli. Bense kesin olarak reddediyordum. Babam duyarsa bu ikimiz içinde iyi olmazdı. Grimmauld Meydanı, 12 numaranın kapısını önünde oturmuştuk. Gölgenin altında boş boş sokağı izliyorduk. Gelip geçen muggle arabalarından ve yürüyen sıradan insanlardan başka hiç bir şey yoktu. Kesinlikle ilgi çekici değildi. O sırada ağabeyim Sirius, içeri girmişti. Tek bir şey söylememişti giderken. Peşinden gitmek yerine olduğum merdivende, ellerim çenemde oturmaya devam ettim sadece.
Bir kaç dakika sonra her şey birden karanlık olmuştu. Hissettiğimle ellerimle gözlerimi yokladığımda gözümde bir bez parçası vardı. Kesinlikle Sirius'un işiydi.
"Ne yapıyorsun sen?"
diyerek çıkıştığımda bana,
"Kendimize eğlence buldum, seni götürmeme izin ver." demişti.
Kafamla onaylamıştım. beni olduğum yerden kaldırmış ve elimden tutarak bir yere yürümüştü. Her an düşeceğim korkusuyla kalbim küt küt çarpıyordu. Bir süre sonra durmuştuk. Uzun sürmemişti. Geldiğimiz yerin evin karşısındaki park olduğundan emindim. Kim bilir parkın neresindeydik. Ağabeyime güvenip güvenmemekte kararsızdım. Yine de bu berbat yaz gününü bana daha da zehir etmek gibi bir kötülük yapacak kadar aptal olmadığını varsayıyordum. Sonunda, Sirius'un beni etrafımda döndürmesiyle körebe oyunumuz başlamıştı. Korkutucu olsa da, bir süre sonra korkumun yerini neşem almıştı. Gülerek, tıpkı normal çocuklar gibi ağabeyimle oyun oynuyordum. Bu benim için çok özel ve nadir anlardan biriydi.
Oyunda sadece bir defa yakalayabilmiştim onu. Bu oyunda benden iyi olduğunu kabul ediyordum. Böylelikle hava zamanı unutmuştuk. Hava kararmaya yüz tutmuş, akşamı bulmuştuk ve sanırım akşam yemeğini de kaçırmıştık. Tüm bunlara rağmen yüzümde oyunun eğlenceli tebessümü vardı. Belki de bizim için en tehlikeli şey, bizi bekleyen sinirli bir Walburga Black'ti.
Eve girdiğimizde sinirli bakışlarla karşılaşmıştık. Korkuyla ağabeyim Sirius'un arkasına geçmiş, saklanmıştım. Ne zaman annem veya babam kızsa böyle saklanırdım. O da her zaman korurdu. Bu çoğu zaman bana yalnız olmadığımı hissettirirdi. Dünyamdaki tüm karanlığa karşı arkasında korunduğum aydınlık, ışık saçan bir yıldızdı o.
Annemin iki saat süren azarlamasını babam susturmuştu. O da biraz sitem etmişti tabii ki. Belki de bizim için endişelenmişlerdi- ya da sadece kurallarına uymadığımız için sinirliydiler. En sonunda babam bizi yatağa göndermişti. Her ne olursa olsun, bu unutamayacağım eğlenceli anlarımdan biriydi. Abim vardı ve hiçbir şeyi umursamazcasına oyun oynamıştık. Ardından yediğimiz fırça bile bizi üzememişti. Bu şekilde yaşayacağım güzel günleri hayal ederek uyumuştum gece. Sanırım unuttuğum bir şey vardı; Açgözlülükle yenisini umduğum zaman yaşadığımı kaybedebilirim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dark Paradise ~ R A.B.
FanfictionBazı idealler yıldızlara benzer. Çok zordur, onlara ulaşamazsınız ama size yol gösterirler. Benim bir yıldızım vardı, kaybetmeden önce. Ben de o yıldız gibi parlamak istiyordum, sönmeden önce. - Regulus Arcturus Black's Dairy. -