1971, 1 Ağustos.
Saat yedi, sabah. Masanın başında babam, sağında annem, solunda ben ve benim yanımda Sirius. Derin sessizlik içerisindeki kahvaltıda duyulan tek şey, arada bir çıkan çatal ve bıçak sesiydi. Açıkça rutin sayılabilirdi. Günlük gazete gelene ve babam okuduklarına sinirlenip bağırmasına kadar böyle sessizdi bu vakitler. Sessizliği seven biri olmama karşın bu biraz gerici olabiliyordu. Yine de her gün böyle olduğu için bir şeyi değiştiremezdim.
Kahvaltım bitmeye yaklaşmışken Kreacher içeri girerek elindekileri babama vermişti. Bir-iki mektup ve bir gazete. Ancak bitmemiş gibi duruyordu. Bana doğru gelip bir mektup uzatmıştı. Kim bana mektup göndermiş olabilirdi ki? Narcissa? Benim hiç arkadaşım yoktu ki. Sonradan aklıma gelmişti, tabii ya!
Heyecanla mektubu cinin elinden aldığımda mektubu incelemiştim. Mührü, sembellori...Tanrım, bu Hogwarts'tan gönderilmişti! Hızla açıp okumuştum. Kabul edilmiştim. Tıpkı Sirius gibi okula gidecektim! Bütün kış tek başıma kalmak zorunda olmayacaktım!
Annem kaşlarını çatmıştı. Ancak yüzünde hafif bir tebessüm belirtisi vardı.
"Evet, Regulus?"
Sandalyemden hızla kalkıp mektubu havaya kaldırmıştım.
"Kabul mektubum, Hogwarts'a gidebileceğim!"
Gazetesine gömülmüş babam çatık kaşlarını sunmuştu neşeme.
"Zaten gidecektin, bu kadar abartmana gerek yok."
Sonrasında ise hemen gazetesine geri dönmüştü, homurdanıp duruyordu. Sessizce özür dileyerek yerime oturmuştum.
"Sirius'un aksine çok başarılı bir Slytherin öğrencisi olacağına eminim, oğlum."
Annemin sunduğu tebessüm kırılan neşemi bir nebze olsun düzeltmişti. Bozulup sinirlendiği her halinden anlaşılabilecek ağabeyim ise okulu ne kadar seveceğimi anlatmaya çalışıyordu.
Biz masada fısıldaşırken her şey toplanmıştı. Babam masaya bırakmıştı gazeteyi, anlaşılan bugün ilgisini çeken bir haber yoktu. Gözleri bana dönmüştü.
"Üç gün sonra gidip alışverişini yapabiliriz. Ve Sirius, sen de gelirsin."
"Aslına bakılırsa, ben alışverişimi kendim yapmak istiyorum. Birkaç arkada-"
Sirius'un sesi kesin bir şekilde kesilmişti, annem tarafından.
"Arkadaşım dediğin aptal kanı bozuk ve bulanıklardan mı bahsediyorsun? Zaten yeterince rezil bir durumdasın, daha fazla düşmemelisin."
"Kesinlikle. Ailemizin bir adı var ve onu bulanıklarla takılarak mahvetmeyi mi planlıyorsun? O tür yaratıklarla aynı binaya girerek yeterince rezil bir hal aldın zaten."
Babamın da sözleri üzerine Sirius'un ne kadar sinirlendiği açıkça belli oluyordu. Yumruklarını sıkıyordu...Fakat o yumruklar sadece sıkılmakla kalmayıp hızla masaya çarpmıştı.
"Aptal yargılarınızın hiçbiri umurumda değil! Arkadaşlarımı seviyorum ve onlarla beraber alışverişimi yapmak istiyorum! İzin verseniz de vermeseniz de bunu yapacağım!"
Babam sinirle yerinden fırlamış ve Sirius'un ensesine gelen saçlarından yakalayarak sandalyeden atmıştı. Hemen yanımdaydı, korkutucuydu. Annem de kalkarak babamın yanına durmuştu, ona destek bir güçtü. Tüylerimin diken diken olduğunu hissettim, işte yeniden başlıyorlardı.
"Üzerinde yetkimiz olduğunu unutuyorsun, Sirius! Söylediklerimize karşı gelemezsin. Yeter artık! Rezil bir çocuksun. Eğer soylu büyücü kanı taşıyor olmasaydın şuan mezarında çürüyordun!"
Sirius düştüğü yerden kalkmıştı. İnatçı gözlerle tam olarak babama bakıyordu. Bir kez olsun korktuğunu göstermiyordu onlara karşı, benim aksime. Yıllar ilerledikçe de daha fazla artmıştı bu inadı.
"Eğer bir rezilliğim varsa o da sana "baba" diyor olmamdır! Babam olmayı hak etmiyorsun."
Sert bir yumruk görmüştüm. Hızla gözlerimi kapatmıştım görmemek için. Sirius'un sert darbeyle yere düştüğü açıktı. Acı içindeki inlemelerini gizlemeye çalışıyordu. Neden kavgada ısrar etmek zorunda ki? İzin vermediler işte. Ailemizde kurallar var, sadece uy. Çoğu zaman kötü hissettirse de bunlara uyması barışı sağlayabilirdi. Bu hali dayanılmaz. O tam bir aptal, kesinlikle aptal.
Arkamda ürkütücü kavgalarına devam ediyorlardı. Annem bağırıyor, babam ise ara sıra vuruyordu. Yapabileceğim hiçbir şey yoktu. Derin bir nefes alıp verdikten sonra masaya doğru dönmüş ve çatalımı elime almıştım. Biraz olsun bir şeyler yiyebilirdim belki. Ve buna odaklanmam diğerlerini duymazdan gelmemi sağlardı. Çatalım tabağımı keşfetmeye devam ederken fırtına diniyor gibiydi.
****
Tabağımın yarısı hala bomboş durumdayken masadan kalkmıştım. Zaten şuan için babam dışında kimse yemek yemiyordu. O da az sonra lanetini getirmesi için Kreacher'ı çağırırdı. 'odama çıkıyorum' gibisinden yavaşça bir mırıldanma ile ayrılmıştım yemek odasından. Merdivenlerden yukarıya çıkarken annemin sesini duymuştum. Döndüğümde ona doğru, keskin bakışları ile karşılaştım.
"Nereye gidiyorsun?"
"Odama."
"Sirius'un yanına gitmeyeceksin. Bir süre cezalı kalacak."
Sessizce onaylayarak odama çıkmıştım. Bu bizim için sorun değildi. Sirius zaten sık sık odasına kapanma cezası alırdı. Bu sebeple bizim için bir alet geliştirmişti. Daha doğrusu fikri bana aitti, o büyü öğrendiğinde yapacağına söz vermişti. Söylediğine göre okul müdürü Profesör Dumbledore, ona yardım etmişti. Bu sayede bu nesneye daha kolay ve erken sahip olmuştuk. Sanırım bir ara müdüre de teşekkür etmem gerekiyordu.
Yavaşça, hatta daha çok bıkkınlıkla masama yöneldim. Defteri, Sirius'un bizim için getirdiği defteri gizlediğim kutudan çıkarıp son sayfasını açtım. Bu bir nevi konuşma kaydıydı. Benim yazdıklarım Sirius'un defterinde, Sirius'un yazdıkları benim defterimde görünecekti. Bu sayede cezalı olsak bile konuşabilirdik. Sirius okulda değilken de konuşabilirdik. Fakat arkadaşlarından bana sıra gelmediğini düşünüyordum çoğu zaman. Zaten geçen bir dönem boyunca defterini burada unutmuştu.
Şuan Sirius'un cevaplayabileceği bir soruya sahip değildim. Bu seferle açtığım deftere tek bir şey yazdım ve sonrasında defteri gizli yerine geri koydum.
"Tam bir aptalsın, Sirius."
Saatler sonra baktığımda ise orada tek bir cümle vardı.
"Biliyorum, ben buyum."
Aptal, aptal, aptal.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dark Paradise ~ R A.B.
FanfictionBazı idealler yıldızlara benzer. Çok zordur, onlara ulaşamazsınız ama size yol gösterirler. Benim bir yıldızım vardı, kaybetmeden önce. Ben de o yıldız gibi parlamak istiyordum, sönmeden önce. - Regulus Arcturus Black's Dairy. -