10

43 6 8
                                    

Kent Meydanı çok kalabalıktı. Çalgıcılar sokaklarda gezip zafer marşı çalıyorlardı. Şenlik havası vardı.

Taehyun ne zaman dışarı çıktığını bilmiyordu. Kendini aniden öfkeli halkın arasında bulmuş gibi şaşkındı. Sağında ve solunda sıralanan mağazalar kapalıydı. Bakkallar çocuklara ve gençlere atıştırmalık kolileri veriyorlardı. Kolileri alan heyecanlı çocuklar kent meydanındaki kalabalığa karışıp abur cubur ikramına başlıyorlardı. Herkes en güzel kıyafetlerini giymişti. Ellerinde bayraklar vardı.

Tanıdığı birilerini bulabilmek için Apollon ve Artemis heykeline doğru yürüdü alfa. Yaşlıların töreni izlemesi için hazırlanmış sandalyelerden birine çıktı. Tam tepede parlayan güneş işini zorlaştırıyordu. Solundan yükselen çığlıklarla başını çevirdi. Babası, annesi, abisi ve yanındaki soylular gururla heykel önünde hazırlanan platforma çıktılar. Arkalarında, beyaz infaz giysili elleri bağlı birisi koluna giren askerlerle bekliyordu. Uzun saçlarını bilerek yüzüne kapatıp gizleniyordu.

Babası konuşmaya başlamadan önce Taehyun'u selamladı. Yanına gelmesini istedi. Heyecanlı kalabalığın arasından çıkan gençler alfayı omuzlarına alıp taşımaya başladılar. Sahnedeki mahkum, halkın alkışları eşliğinde giyotine yatırıldı. Alfanın gururlu babası mahkumun saçlarını çekip hüzünlü ifadesini açığa çıkardığında zafer marşı tekrar başladı. Omuzlar üstünde taşınan kahraman alfa beyninden vurulmuşa döndü. Ruh eşi omega giyotindeydi.

Aceleyle aşağı inip sahneye koştu. Testere omeganın boynuna yaklaşırken kalabalığı yarıp ilerlemeye çalışıyordu.

Sahneye ulaşmasına birkaç adımlık mesafe kaldığında ağır bir cismin düştüğünü ve hemen arkasından halkın alkışlarını ve sevinç çığlığını duydu. Korktuğu başına gelmişti ama inanmak istemiyordu. Yürüyebilmek için hırsla önündekileri ittiğinde bu kez ona dönüp alkış tutmaya devam etti insanlar. Kendisine söylenen övgüler eşliğinde ruh eşinin zavallı bedeninden ayrılmış başını gördü.

Kulağına dolan tezahüratlar uğultuya dönüştü. Gözleri kararmaya başladığında tek hatırladığı şey geriye doğru düştüğüydü.


Başı yastıktan düştüğünde acı çığlığıyla, nefes nefese doğruldu yatağında. Onun sesine solundaki kanepede yatan Beomgyu da sıçradı. Gündüz bir şekilde ikna edip evine getirebilmişti onu. Günlerdir tekrarlayan kabusundan uyandığında ilk gördüğü şey Beomgyu'ydu bugün. Koltuktan kalkıp Taehyun'un yatağına oturmuştu.

-İyi misin?

-Beomgyu...

Dokunsa ufalanıp kaybolacak bir hayalmiş gibi ellerini tenine değdirmeye çekindi Taehyun. Ruh eşinin hayatta olduğunu, tam karşısında durduğunu anlayınca şokla açılan gözlerine yaşlar yürüdü. Hıçkırıkları kaçmasın diye ağzını kapattı. İçindeki korku böyle uzaktan uzağa dinmiyordu. En sonunda sarıldı ona. Omega şaşkındı. Alfanın kollarında tüy parçasıymış gibi ileri - geri hareket ediyordu.

-İyisin. Bir şeyin yok değil mi? İyisin değil mi?

Omeganın boyun kıvrımındaki kokuda sakinleşip hıçkırıklarını dindirdi. Yüzüne bakacak kadar uzaklaştı.

-Beomgyu... Bu gece bırakma beni, lütfen.

-Bırakmayacağım. Karşındayım işte.

-Ben mi uyandırdım seni?

-Hayır. Uyuyamadım hiç.

-Beomgyu, burada kal. Benimle kal. Burada yat.

-Ne?

-O koltuk hiç rahat değil zaten. Ben burada saçlarını okşaya okşaya uyuturum seni. Lütfen, yalvarırım, bu gece yanımda kal.

Gözlerini hızlı hızlı kırpıştırdı. Taehyun bugün kesinlikle iyi değildi. Ellerini sıkı sıkı tutuyordu. Yanağından süzülen yaşlar parlak bir yol oluşturmuştu. Bakışları yardım isteyen bir kedi yavrusununkiyle aynıydı. Göğsündeki ılık his Taehyun'a karşı koymasına izin vermiyordu.

-Tamam.

Alfanın hüzünlü yüzünde kocaman bir tebessüm oluştu. Beomgyu için yanında yer ayırdı. Kolunu yastığın üstüne koyup Beomgyu'ya kucak açtı.

Omega yanın uzandığında yumuşak uzun saç tellerinin arasına parmaklarını geçirdi. Yüzü eşine dönmüştü. Yakında kolu uyuşacaktı, bundan emindi ama daha önce hiç olmadığı kadar rahattı. Tam göğüs kafesinde, boğazına yükselen ve kahkahalarla gülme isteğine yol açan nefesler birikiyordu.

Beomgyu'nun gözlerinin ondan hep kaçınması yüzünü rahatça seyredebilmesini sağlıyordu. Elleri Beomgyu'nun üstünde dolaştıkça yanakları kızarıyordu. Loş ışığın altında bile belli oluyordu tenindeki heyecan pembeliği.

-Yanakların şeftaliye benziyor.

Konuştuğunda göz gözeydiler artık. Başparmağı Beomgyu'nun yanağını okşuyordu.

-Yumuşak, pembe, minik minik tüylü yanaklar. Vanilya kokulu şeftali.

-Vanilya? İlaçlarımı eksiksiz içtim. Vanilya kokmam imkansız.

-Kokuyorsun ama. Yanıma yattığından beri artıyor kokun.

Şaşkınlıktan büyüyen gözleriyle Taehyun'a bakakaldı. Normal miydi bu? Kokusu özel değil miydi? Yoksa heyecanı kokusunu açığa çıkaracak kadar fazla mıydı?

Hiçbir şey söylemeden sırtını döndü. Taehyun'un saçlarını okşayan eli yastığın üstüne düşmüştü. Alfayı ikna etmek için gözlerini kapattı. Arkasındaki erkeğin nefesleri ensesine değip gıdıklıyordu. Yatağın sesinden yola çıkarak pozisyonunu değiştirmediğini tahmin etti.

-Özür dilerim.

On dakika geçmişti, Beomgyu uykuya dalmak üzereydi. Hiç beklemediği anda konuşmuştu Taehyun. Onu duyduğunu belli etmek için başını çevirdi hafifçe. Hala dirseğine yaslanmış öylece duruyordu.

-O gece sana yalan söyledim. Seni daha fazla öpmek istedim. Saatlerce kollarımda kalmanı istedim. Sarhoş gibiydim. Ama yalan söyledim işte.

-Bunları konuşmayalım.

-Çok üzgünüm. Yüzüme bile bakmıyorsun neredeyse, konuşmuyorsun. Sesini özledim. Seni özledim. Kırıldığını biliyorum, haklısın. Üzgünüm.

Omega arkasını dönüp ağzını kapattı Taehyun'un.

-Sus. Bunları duymak istemiyorum.

Taehyun'un gözleri yine dolmuştu. Birkaç damla yaş Beomgyu'nun eline düştüğünde elini geriye çekti aceleyle. İkisi de konuşmayıp birbirlerine bakıyorlardı. Alfanın eli omeganın yanağını okşadı tekrar.

-Seni koruyacağım. Ne benden ne de başka birinden zarar gelmesine izin vermeyeceğim. Kendi hayatım pahasına da olsa, nefes aldığım her an seni koruyacağım.

Gözyaşları dinmişti. Milyonların önünde ant içiyormuş gibi bir ciddiyetle söylemişti cümlelerini. Taehyun'un beklemediği şey Beomgyu'nun yanağındaki elini tutmasıydı.

Yıldızlı gözlerle ona baktığında görevini, sırrını, rüyasını, her şeyi unuttu. Taehyun'un tek görevi Beomgyu'yu, bu geceden başlayarak, her zaman sevmekti. Bu gece özgürdü. Bu gece Beomgyu yanındaydı. Aklı başından gitmişti, keşke hep böyle olsaydı.

Boş bir zihinle Beomgyu'nun dudaklarını öptü. Adını bile unutmuştu şimdi. Sarhoştu. Gecenin her anını hatırlamıyordu. Önce Beomgyu'yu öpmüştü. Sadece dudaklarını değil tüm vücudunu tatmıştı. Baştan sona vanilyadan oluşuyordu Beomgyu. Ensesindeki, saçlarındaki, kalçasındaki elleri hatırlıyordu. Aynı ellerin göğüslerinden karın kaslarına kadar dolaştığını hatırlıyordu. Sol göğsündeki sert ısırığı hatırlıyordu. Ve hatırlıyordu, çekmecesini karıştırıp koruyucu bulamayınca Beomgyu'nun zaten istemediğini hatırlıyordu. Bacakları onu taşıyamayıp yorgunluktan yatağa düştüğünde, doyamayıp kollarını Beomgyu'nun omuzlarına sardığında, ruh eşinin "Sana güveniyorum. Beni koruyacağını söyledin, sana güveniyorum." dediğini, kısa hayatı boyunca sahiplendiği tek görevi ve motivasyonu hatırlıyordu.

O gece Beomgyu derin öpücüklerinin her birinde "Seni seviyorum." demek istemişti. Hissediyordu. Hatırlaması gereken tek şey buydu.

başka bir evrende - taegyuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin