•iki ders geometrinin üstüne iki ders de matematik aldığından beyninin ağrıdığını hisseden namjoon, iyi günler dileyerek sınıftan ayrılan hocayı boş bakışlarla izledi. sıra arkadaşı seokjin dahil herkes eşyalarını toparlayıp bir an önce okuldan çıkmanın derdindeyken o şakaklarını ovuşturuyor, kendine gelmeye çalışıyordu.
son sınıf olmanın yükünü ve stresini her geçen gün daha çok hissediyordu üstünde. herkesin ondan büyük beklentileri olduğunu bilmek de hiç yardımcı olmuyordu bu duruma. babasının ünlü bir mimarlık şirketi vardı, emekliye ayrılmak için oğlunun bir an önce üniversiteyi okuyup bitirmesini bekliyordu. başka kimseye güvenemiyor, şirketi namjoon'a bırakmanın hayallerini kuruyordu. namjoon'sa ailesinin bu arzusuyla büyütülmüş bir çocuk olduğundan ülkenin en prestijli mimarlık fakültesini kazanmak için uğraşıyordu senelerdir. harcadığı tüm vaktin arasında durup kendine 'benim asıl isteğim bu mu?' sorusunu soramamıştı. böyle bir soru sorma lüksü olup olmadığını bile bilmiyordu. her geçen gün kendini daha da kukla gibi hissediyor, bu düşünceden kurtulamıyordu. 'bir kere böyle hissetmeye başladıysam eğer, ya hep böyle hissedersem bundan sonra?' korkusunu içinde taşıyordu. sonuçta seçeceği meslek insanı. hayatı oluyordu ve namjoon tüm hayatını boğulduğunu hissederek yaşamak istemiyordu.
"namu, iyi misin sen?"
şakaklarını ovarken yumduğu gözlerini aralayıp ne ara tepesine dikildiğini bilmediği arkadaşlarına baktı hafif bir şaşkınlıkla. "ne? bir şey mi oldu?"
"yurtta yemek kötüymüş bugün, çıkışta da antrenman yok. dışarıda yiyelim dedik, gelsene diyecektim ama iyi misin sen? tadın kaçık gibi."
düşüncelerini kimseye açmaya hazır hissetmeyen çocuk, gözlerini onlardan kaçırıp eşyalarına çevirirken mırıldandı. "iyiyim ya, başım ağrıdı dört ders sayısalın üstüne. eşyalarımı toparlayıp dolaba bırakayım, sonra geçelim olur mu?"
"arkadaşlarını çağırsana."
"hm?"
"jiminleri işte. jimin'le taehyung."
namjoon birkaç saniye anlamsız bakışlarını ondan gözlerini kaçıran hoseok'un üstünde gezdirdikten sonra dudaklarını sırıtmamak için birbirine bastırıp onun iki yanındaki seokjin'le yoongi'ye baktı. onların da gülmemek için kendini zor tuttuğunu fark ettiğinde yanlış anlamadığından emin olup konuştu. "hmm, jimin'le tae'yi öyle mi? arayayım da, sen ne zamandır alt dönemlerle bu kadar ilgileniyorsun?"
"alt dönemlerle ilgilenmekle ne alakası var canım!? senin arkadaşların diye dedim ben..."
"aynen hoseok aynen, boş lafların bittiyse jimin'e yanlıyorum de ve kurtul."
"ayıp oluyor yanlamak falan."
"ufaktan bir için mi gidiyor kardeşim?"
"ya abartın amına koyayım! tamam kabul çok güzel çocuk, biraz ilgimi çekti ama içim gitmiyor." üçünün de kaşları havada ona bakmasıyla gözlerini nereye çevireceğini bilemeyen hoseok sessizce mırıldandı mağlubiyetini kabul edercesine. "henüz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
young love || namkook
Fanfictionjungkook, namjoon'a karşı olan hislerini daha fazla içinde tutamayacağını fark ettiğinde ona isimsiz bir mektup yazmaya karar verir.