"Luna! Luna! Sesimi duyuyorsan sana yalvarıyorum Luna! Kardeşimi kaybedemem yalvarıyorum sana onu bana geri getir! Hayatımdaki herkesi kaybettim ve bana kalan tek insanı kaybedemem yardım et bana! Senden başka çarem kalmadı... Ne istersen, ne istersen yaparım yeter ki onu bana geri getir. SESİMİ DUYUYOR MUSUN?! SESİMİ DUY LUNA!"
2 GÜN ÖNCE | YIL 1521
Craford kasabası sakinleri için sıradan bir yaz günüydü. İnsanlar günlük işlerini hallediyor, kimisi bahçesindeki sebzeleri suluyor, kimisi yeni dikeceği elbisesi için güzel kumaşlar seçiyor, kimisi ise bu güzel yaz ayının tadını çıkarıyor ve geziyordu.Uzun süredir halk rahat içindeydi bunun sebebi de kötülük dolu cadıların bir süredir kimseye zarar vermemiş olmasıydı. Herkes avcıların iyi iş başardığından, onlar olmasa bu kadar rahat gezemeyeceklerinden bahsediyordu. Yüzyıllardır halk ve cadılar birbirinden uzak yaşamış olsa da bazı taşkınlıklar sonucu bazen kötü olaylar yaşamışlardı. Uzun süredir yaşanmaması avcıların onları öldürdüğüne veya uzaklaştırdığına işaretti onlara göre.
Meydanın tam ortasında bulunan Black Silver Bar öğlen azınlık olarak gerçekten içki batağına düşmüş alkoliklere, çoğunlukla ise cadı avcılarının toplantılarına hizmet ediyordu. Üst katında bulunan gizli oda şu ana kadar birçok cadının tartışıldığı, hatta infaz kararının verildiği odaydı. Yine o toplantılardan biri için 7 avcı baş cadı avcısı Conroy'u bekliyordu.
"Ne zamandır bir cadı yakalamıyoruz ve benim artık duracak gücüm kalmadı. Bu aptallar nerede saklanıyorlar?"
"Başka ülkeye gitmiş olamazlar. Çoktan bilirdik böyle olsa. Birini yakalayıp leşini meydana atmak istiyorum!"
Kapı açılma sesi ile sesler durulmuştu. Gelen baş cadı avcısı Conroy'du. Omzuna dek hafif kırlaşmış saçları vardı. Yaşına rağmen vücudu gayet iyiydi ve bunun nedeni eskiden güçlü ve atik bir avcı olmasıydı. Sol yanağında kimsenin nedenini bilmediği, derin bir yara izi vardı. Bir kaç dakika sonra çantasından bazı kara kalem çizimi portreler çıkarttı ve masaya gelişigüzel bir şekilde fırlattı.
"Bu şehirde bulunan ve tanıdığımız cadıların portreleri. Malum, kendilerini bazen saklıyor ve şehre geliyorlar onları tanımamız zor oluyor. Onları iyice tanıyın ve kendinize bir hedef seçin. Lakin..."
İçlerinde kızıl saçlı, resimde bile büyüleyici olan kadının portresini kendine doğru çekti.
"Bu hariç. Bunu öldüremezsiniz. Sadece görürseniz cadı olduğunu bilin."
Herkes duraksamış, Conroy'un elindeki bu kadına bakıyordu. Emrick ise daha da dikkat kesilmişti bu resme. Sanki onu çeken bir şey vardı bu resimde.
"Conroy ben bu kadını istiyorum. Onu öldürebileceğimden eminim. Bu şansı bana ver."
Emrick... Hafif kavruk teni, devasa bedeni ve insanı buz kesen simsiyah gözleri ile gerçek bir savaşçı ve avcıydı. Çok yakışıklı olması kasabadaki her kadının kendinden geçmesine neden oluyordu. Belinde her zaman o devasa gümüş kılıcı ve hançeri ile dolaşır, genelde siyah giyerdi. Siyah saçları dağılmış olurdu çoğu zaman. Farklıydı çünkü içinde büyük bir nefret ve hırs taşıyordu cadılara karşı. Herkesin bir nedeni vardı onları öldürmek için ama onun nedeni çok daha özeldi. Ailesi...
Conroy ona dikkatle baktıktan sonra gülümsedi ama bu gülümseme mutluluktan kaynaklı değildi. Bu durum Emrick'i rahatsız etmişti.
"Bana inanmıyorsun. Bu zamana kadar aklıma koyduğum tüm cadıları alt ettim! Hepsini meydanda diri diri yaktım unuttun mu? Bu kadını neden öldüremeyim ki?"
Tüm avcılar bu duruma şahitlik ediyor, ama ağzını açıp tek kelime etmiyordu. Conroy gözüyle önce avcıları, sonra içinde bulundukları bu küçük odayı süzdü. En son gözleri Emrick'i bulunca derin bir nefes aldı.
"Beni takip et."
Bu sözden sonra elindeki resim ile bu odayı terketti. Barın bu katında bazı odalar bulunurdu bu avcılar için. Kütüphane, çalışma odası gibi. Conroy bu odaların birine girip Emrick'i beklemeye başladı. Çok süre geçmeden Emrick peşinden gelmiş, kapıyı kapatmıştı. Meraklı gözlerle bakıyordu Conroy'a. Neydi gerçekten bu safsatanın amacı?
"Bu cadı, Luna. Kendisi tahminlerime göre 200 yaşından fazla."
Emrick resmi eline almış bakarken Conroy birasını içmekle meşguldü.
"Çok güzel değil mi? Her cadı gibi yüzünde aldatıcı güzelliği var. Ama bu cadı hepsinden farklı. Hani bir kere demiştiniz ya öldürdüğünüz bir cadıyı tekrar gördük nasıl olur diye... Bunun yüzünden çünkü kendisi ölüleri diriltebiliyor bu yüzden kendi de ölmüyor. Kendini tekrar diriltiyor."
Emrick duydukları karşısında şaşkına dönmüş, bir yandan hala resmi inceliyordu.
"Ölmesinin hiçbir yolu yok mu cidden? Nasıl tamamen ölümsüz olabilir ki? İmkansız bu sen de biliyorsun!"
"Elbette ölmesinin bir yolu var Emrick ama bu uğurda seni kaybedemem sen benim en iyi askerim, avcımsın!"
Emrick derin nefes alıp resmi kenara koydu.
"Öğrenmek istiyorum. Eğer yapmamı istemeseydin beni bu odaya çağırmazdın."
Emrick haklıydı. Belki bunu yapabilirse Emrick yapabilirdi ve Conroy bunun farkındaydı.
"Onu öldürebilecek tek şey gerçek aşk. Eğer birine aşık olursa o aşık olduğu kişi kalbine saplayacağı gümüş hançer ile onu öldürebilir. Bunu biliyorum çünkü bu olay yüzyıllar önce yaşanmış ve bu cadı da onun soyundan gelen, aynı güçlerle doğmuş başka bir cadı."
Emrick daha önce bunu duymamıştı ve kendisine bu konuda eksik hissettiği için kızmıştı.
"Daha çok bilgiye ihtiyacım var. Nerede yaşıyor, kasabaya hiç geliyor mu, bizi tanıyor mu bilmeliyim. Mesela seni tanıyor mu?"
Conroy bu soruya sadece gülümsemiş ve resmi eline almıştı.
"Yanağımdaki iz ondan hatıra. Sizi tanıdığını sanmam ama beni gayet yakinen tanıyor. Ormanda bir kulübede yaşıyor ben kendimi bildim bileli. Servete bile sahip olabilecekken bir kulübede yüzyıllardır yaşıyor aptal. Sana tavsiyem bu cadıya bulaşma ama gözlerine bakınca pek dinleyeceğini sanmıyorum. Umarım bu uğurda seni de kaybetmem Emrick. İyice düşün taşın. Fikrini bana ilet."
Conroy Emrick'in omzuna babacan bir tavırla vurduktan sonra odadan çıktı. Emrick bu odada bir sandalyede oturmuş, sadece resme bakmakla meşguldü. Bu cadı hakkında çok bilgiye ihtiyacı vardı. Daha fazla araştırma yapmalı, geçmiş hakkında bilgi toplamalıydı.
Kaç saattir transa geçmiş gibi orada oturmuş, resme baktığını hatırlamıyordu ama aklından kovduğu bilmem kaçıncı plan sonrası bu plan mantığına oturmuş, yüzünde sinsi bir gülümseme oluşmasına neden olmuştu. Sağ işaret parmağını resimdeki bu kızıl saçlı cadının yüzünde, saçlarında ve en sonunda boynunda dolaştırdı.
"Luna... Yüzyıllar sonra bana aşık olmaya hazır mısın?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜMSÜZ
Fantasy"Na-nasıl yani? Ne demek bu? Eğer bir gün aşık olursan, kalbini birine verirsen bu kişi seni öldürebilir mi?" "Evet maalesef bu doğru. Birine aşık olmak ve ölmek. Benim için eş duygular. Bu yüzden uzak durdum hep bu histen. Umarım beni bulmaz." "Ya...