3. Bölüm

6 1 0
                                    


"Mantıklı. Ben buna bir şeyler eklerim uydururum. Ben ölmeye hazırım, sen beni öldürmeye hazır mısın?"

"Şöyle deme çok garip oluyor of. Üstünü çıkar şunları giy. Köylüye benze biraz. Sonuçta birilerinden kaçtığımıza göre avcı değiliz."

Emrick ve Albert hızlıca üzerindekilerden kurtulup yerine siyah bol pantolon, beyaz keten tuniklerden giydiler. Eski birer kürk giydiler.

"Hazırlıklısın bunları nereden buldun? Sende böyle kıyafetler yoktur."

"Köylülerden aldım. İşimizi görür. Son bir prova yapalım. İsim değiştirmeye gerek yok zaten. Beni at üzerine atıp hızlıca ona götür. Conroy onun vicdanına oynamam gerektiğini söyledi. Sen de öyle yap. Ağlayabilirsen ağla."

Emrick kılıcını ve hançerini yatağın üstüne attı ve dolaptan bir ok çıkardı.

"Bizim oklarımız olmaz simgesinden, şeklinden tanır. Bu dümdüz bir ok bir yere ait değil bunu kullan. Bu gümüş hançeri beni ziyarete geldiğinde bana ver. Ben bir şekilde saklarım. Şimdi alamam ne olacağı belli olmaz."

Albert başıyla onayladıktan sonra bakışlarını Emrick'e çevirdi. Gözlerinde hüzün vardı. Bir şey demeden ona sarıldı. Emrick de bu hislerine anlam verip kollarını ona sardı.

"Kabul edecek korkma. İyi olacağım. Tekrar yaşayacağım. Şimdi yayını ger bakalım."

"Sen ölünce eşek ölüsü gibisin taşıyamıyorum seni diye şaka yapabilir miyim?"

Emrick bu cümleye gülümsedi.

"Duymadığım sürece sorun yok. Duyarsam sıkıntı yaratırım."

Emrick kapıya doğru yönelip Albert'ın gözlerine baktı. Albert yayı ve oku hazırlayınca okunu gerdi.

"Kalbime at. Garanti olsun."

Albert derin bir nefes aldı. Yapmak istemiyordu çünkü eğer o cadı kabul etmezse kardeşini kendi elleriyle öldürmüş olacaktı. Gözleri doldu.

"ALBERT ŞİMDİ!"

Bağırması ile Albert oku fırlattı. Ok istediği gibi kalbinden girip sırtından çıkmıştı. Emrick o an dizlerinin üstüne düştü ve acı içinde kapıya tutundu. Bağırmıyor ve hatta inlemiyordu bile. Albert acele ile onun bedenini sürüyerek kapıdan çıktı ve atın üstüne atmayı başardı. O espri aklıma gelince gözyaşları içinde gülümsedi ve atını ormana doğru sürmeye başladı. Aklına sürekli Emrick'in cümleleri geliyordu.

"Onun evine giden yolda kısım kısım çiçekler var. Zaten ormanın tam ortasında, gölün yanında göreceksin."

Güneş yeni yeni doğarken en iyi dostu ölü halde önünde yatıyordu. Ona bakmamaya çalışıyor, dikkatini yola vermeye gayret gösteriyordu.

Yarım saatin sonunda kulübeyi görmüştü. Gözleri dolu dolu atından inip Emrick'i de attan indirdi. Kulübeye doğru koşmaya başladı.

"Luna burada mısın? Senin burada yaşadığını biliyorum! Lütfen aç kapıyı."

Ses soluk yoktu. Bu Albert'ın gözyaşlarına boğulmasına sebep olmuştu.

ÖLÜMSÜZ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin