Çalan alarm ile yine yeni bir sabahta rutin işlerimi halledip, kahvaltının ardından okul için yola çıkmıştım bile. Çok geçmeden okul kapısının sol tarafına motorumu bırakıp kapıdan içeri girdim. Bize ait olan banka doğru ilerleyip oturdum. Bir sigara yakıp bizimkileri beklemeye başladığımda Yaren gelip yanıma oturdu.
-Günaydın Ezel
-Günaydın
-Dün bayağı güzeldi.
-Yaa tabi ne demezsin.
-Deme öyle yaa. Ben çok eğlendim. Uzunca bir zamandır kendim için bir şeyler yapmamıştım. Çok iyi geldi bana.
-Senin adına sevindim ufaklık.
Gülümsemekle yetinip etrafa bakınmaya başladı. Çok geçmeden bizimkiler de gelmişti. Kızların sarılması ve benim Serhat'la baş selamı vermemden sonra oturdular. Koyu bir muhabbete dalmıştık. Saç modellerinden açılan konu nasıl oldu da futbola gelmişti hala anlamıyorum.
-Eee sen hangi takımı tutuyorsun Yaren.
-Ya ben Galatasaray'lıyım.
-İşte bu be.
Diyen Serhat'a keskin gözlerle bakan Gülcan;
-Ama bu sene Beşiktaş şampiyon olacak.
-Deme öyle aşk Galatasaray da fena değil bu sene.
-Göreceğiz bakalım.
Bu sırada gözlerini pörtletip ikisine de şaşkınlıkla bakan Yaren;
-Oha aşk dedi sana. Siz sevgili misiniz?
-Bilmiyor muydun?
-Vallahi fark edemedim. Hiç öyle gibi gelmediniz.
Burcu koca bir kahkaha patlatıp;
-O ikisi öyle boşver sen.
-Peki madem. Sen hangi takımlısın Ezel.
-Takım tutmuyorum.
-Ciddi misin?
-Ve futboldan da hoşlanmam.
-İlginç. Peki senin sevgilin var mı?
-Gerek var mı?
-Fazlasıyla ilginçsin bay ukala.
-He he ondan.
Çalan zil ile ellerimi cebime koyup sınıfa doğru ilerledim. Sırama geçip oturduğumda bizimkilere dönüp;
-Bir daha bu kızla beni yakınlaştırmaya çalışmayın.
-Of Ezel ama abarttın sende.
-Siz abartıyorsunuz. Burcu yapmayın.
-Ya çok güzel ve içten bir kız, hadi ama Ezel yaa. Serhat sende bir şey söylesene.
-Burcu ne desem boş Ezel'i tanıyorsun. Ayrıca zorla güzellik hiç olmaz.
Gülcan'da onaylarcasına;
-Doğru söylüyor. Haksız sayılmaz.
-Of be tamam.
-Aferin.
Diye karşılık verince kollarını göğsünde birleştirip dışarı bakmaya başladı. Çok geçmeden hoca gelip derse başlamıştı bile. Kırk beş dakika süren beyin yakıcı ve uyku getirici felsefenin ardından çalan zil beni kendime getirmişti. Sıradan kalkıp doğruca kantine indim. Sıra beklemeksizin soğuk çay, çikolatalı süt ve birkaç çikolata alıp sınıfa çıkıyordum ki karşıma Alper denen çocuk çıktı. Suratıma p*çimsi bir gülüş alıp;
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Başlangıcı Olmayan
Novela JuvenilHayatı son mu bulmuştu? Yoksa daha yeni mi başlıyordu, bunu henüz oda bilmiyordu. Bildiği tek şey bu durumun içinden kurtulmak istememesiydi...