- Şimdiki zaman -
F: Elindeki beyaz kupayı koydu masaya. Dışarıda kar, üzerinde battaniye, boğazında sıcak bir kahve, aklında ise yaptığı planın işe yarayıp yaramayacağı ile oturuyordu koltukta. Hakikaten işe yarayacak mıydı? Yaramak zorundaydı, çünkü o aciz babası dahil herkes güveniyordu ona. Daha doğrusu onun planına. Yaramazsa ne olurdu? Düşünmek bile istemiyordu.
Böyle yaşamayı o seçmemişti. Böyle günahkâr yaşamayı... Yapmaya zorlanmıştı, zorlanıyordu, zorlanacaktı.
Pek umursamıyordu aslında. Çünkü o gün, orada sevgilisini terk ettikten sonra hiç affetmemişti kendini. Hiç acımamıştı kendine. Hiç sevmemiş yada sevmeye çalışmamıştı kendini. Kaç kere intihar etmeye kalktığını kendisi bile bilmiyordu. Kaç kere o mutfak bıçağını, gözlerindeki yaşlar ile birlikte bileğine dayadığını bilmiyordu. Hatırlamıyordu. Şimdi sevgilisi ne halde bilmiyordu. Unutmuşmuydu onu? Yada oda onun gibi acımı çekiyordu? Bilmiyordu...
H: Komutanın kapısını sinirli bir şekilde çarpıp çıkmıştı odadan. Kaçırıldıktan sonra çok geçmeden polisler tarafından bulunmuş ve onların arasına katılmıştı. Abisi ilk başlarda karşı çıksa da alışmıştı en sonunda.
Sinirli olduğu konu ise bir türlü çözemediği cinayet vâkâsıydı. Yaklaşık beş aydır çözememiş ama uğraşmayı bırakmamıştı. Neredeyse hergün aynı yerde türlü türlü cinayetler işleniyor, ve asla yakalanmıyordu. İşinde oldukça ustalaşmış bir katildi belliki. Asla yakalanmamış ve asla iz bırakmamıştı. Biraz garipti aslında, orada iğne atsan yere düşmeyecek kadar polis vardı ama hâlâ yakalayamamışlardı. Bu durum Hwang'ın sinirlerini bozuyordu.
Sinirlerini yatıştırmanın en güzel yolunun kahve içmek olduğunu düşünüp oturdu bir cafeye. Garsondan bir kahve istedikten sonra, telefonuna bakmaya başladı.
İki dakika olmadan birisinin ona seslendiğini duydu ve oraya baktı.
"Hyun, nasılsın görüşmeyeli?"
Bunu söyleyen beden oturdu karşısına, ardından gülümsedi.
"İyiyim Minho Hyung sen nasılsın?"
"Bende iyiyim, senin şu soruşturma nasıl gidiyor?"
Bıkkınlıkla of'ladı karşı taraf.
"Hâlâ birşey yok."
Yaklaşık yarım saatlik bir konuşmanın ardından ikiside yollarını ayırdı.
F: Babasının yanından daha yeni geliyordu odasına. Babası ve örgütteki birkaç kişi ile birlikte toplantı yapmıştı. Hepsi planın işe yarayacağını düşünüyordu. O hariç. Kendisine güveni kalmamıştı.
Oturdu çalışma masasına, açtı bilgisayarını birşeyler yazmaya başladı ardından...
H: Eve girdiğinde gördüğü manzara ile buruk bir gülümseme sundu duvara. Evet vazgeçememişti aşkından. Ona hâlâ sinirliydi, çok kırılmıştı belki ama sevgisi, aşkı daha ağır basıyordu.
Tek anlamadığı şey; sevgisi karşılıklı mıydı? Karşılıklı olduğuna inanmak istiyordu ama o gün, onu bırakışı aklından çıkmıyordu. Seviyordu ama sevmemesi gerekiyordu çünkü o gün orada onunda dediği gibi;
"İkimiz farklı dünyalara aitiz sevgilim, üzgünüm..."
Bu bölümde burada bitti. Bölümler çok mu kısa oluyor? Yorum yapar ve oy verirseniz sevinirim.
Hoşçakalın k-pop'la kalın!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Two Different Worlds -Hyunlix- DEVAM ETMİYORUM
Подростковая литератураDEVAM ETMİYORUM "İkimiz farklı dünyalara aitiz sevgilim, üzgünüm..." ☞ Angst ☞ Semelix