Sekizinci Bölüm; Yazık Bana.

736 48 128
                                    

Kralın Şehri, yeni bir güne daha merhaba demişti. Baharın sıcaklığıyla şehir ısınmış, gökyüzü masmavi bir hale bürünmüş, güneş ise tam tepede bütün görkemiyle kendisini gösteriyordu.

Şehirde neredeyse öğlen vakti olmuşken, şehirdeki genç prenslerden birisi daha yeni uyanıyordu. Prensin en az gökyüzü kadar mavi olan tek gözü, odasına giren ışıklarla rahatsızca aralanmıştı. Kulaklarına odasının dışından gelen sesler dolarken başına bir ağrının girdiğini de hissetti. Kendine gelip de uyanması yaklaşık on dakikasını almıştı.

Normalde her zaman erken uyanan prens, iki gündür kendisine göre son derece geç bir vakitte zar zor uyanabiliyordu. Aemond Targaryen'in bu saate kadar çoktan kalkmış, hazırlanmış, kahvaltısını yapmış ve günlük talimini yapmış olması lazımdı. Odasını temizleyen hizmetçiler, her sabah içeri girdiklerinde onu giyinmiş bir şekilde bulurlardı. Ancak iki gündür odayı temizlemek için geldiklerinde Aemond'u yatakta sere serpe uyur halde buluyorlardı. Genç prensin bu haline şaşırsalar da bir şey söyleyemiyorlar, adamı uyandırmadan sessizce odadan çıkıyorlardı.

Aemond, şimdi tamamen uyanabilmişti. İmkânı olsaydı yine uyurdu ama odası güneş ışığıyla tamamen aydınlanmışken ve dışardan bir sürü ses gelirken yeniden uyuyabilmesi pek mümkün değildi.

Sağlam gözüyle bir süre etrafı taradı ve o anda kendinden ciddi bir şekilde utandı. Bütün gece boyunca içtiği şarapların boş şişeleri ve bir şarap kadehi yerdeydi. Gece ne zaman olduğunu hatırlayamadığı bir zamanda üzerinden çıkarıp attığı gömleğini ve siyah yeleğini yerde gördü. Normalde ne bu kadar çok içerdi ne de bu kadar dağınık olurdu. Gece boyunca odasına kapanıp da kadeh kadeh şarap içerek sızıp kalacak bir adam asla değildi. Ama şimdi ne haldeydi.

Kendi de odası da leş gibi içki kokuyordu. Aemond o an için kendisinden bir kez daha utandı. Yataktan zar zor kalkıp odasındaki pencereleri tek tek açmaya başladı. Perdeleri açtıkça gözüne daha çok giren güneş ışığı yüzünden dudaklarından bir küfür savruldu. Ancak yine de temiz havayı hissetmek ona iyi gelmişti. Kendisini daha çok toparlayabilirdi.

Pencerelerle işi bittiğinde tekrar yatağına yöneldi. Bu sırada yerdeki boş şişelerden birisine ayağı birden çarpıverdi. Bunun üzerine genç adam daha da çok sinirlenirken dudaklarından ikinci bir küfür firar etti. Odasındaki boy aynasında kendisini gördüğünde ise kalakaldı.

Uzun platin sarısı saçları darmadağınıktı. Yüzü çökmüş, beyaz teni daha da beyazlamıştı. Bakışları sol tarafındaki yaraya ve safir taşta takılı kalırken ne kadar da çirkin olduğunu düşündü. Yüzündeki yara yeterince çirkin gösterirken kendisini getirdiği durum da çirkinliğini en az üçe katlamış gibiydi.

Aemond bir an için karşısındaki aynayı kırıp paramparça etmek istedi. Ancak aynayı kırsa ne olacaktı ki? Bir şey mi değişecekti? Bakmak istemediği, bunca zaman bakmaktan kaçındığı yara izi pat diye kapanacak mıydı? En önemlisi ise gözü yerine geri mi gelecekti?

"Aynayı kırsam ne olacak ki? Değil bu aynayı, dünya üzerindeki bütün aynaları da kırsam yine sonuç değişmeyecek. Nasıl bir adam olduğum ortada."

Bu sırada odasının kapısı sert bir şekilde çaldı. Aemond düşüncelerinden de bu sesle sıyrılmış oldu. Aemond kimseyi görmek istemiyordu. Kimseyi görmek istemediği gibi de kimse onu bu halde görsün istemiyordu. Bu yüzden kapıyı çalan her kimse ona gelmemesini söyledi. Ancak o kişi onu dinlemedi ve odaya giriverdi.

"Aemond, sonunda uyanmışsın."

Gelen annesiydi. Onun bu halini görmesini isteyeceği en son kişiydi. Genç Kraliçenin bakışları önce kendisinde ardından da dağılmış odada bir süre dolaşırken Aemond'un sinirinin yerini büyük bir utanç kaplamıştı.

Kupa Kızı ve Sinek ValesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin