dört

206 19 10
                                    

(J) onayladığım mesaj ile ayağa kalktım ve ne giyeceğime karar vermeye koyuldum. daha tanışalı doğru düzgün bir gün bile olmadığım biriyle buluşmaya gidiyordum, akıl alacak gibi değil. beyaz bir gömlek, üstüne de hafif kahverengi bir kazak geçirdim, altıma da bol ve kahve köpüğü renginde ki bir pantolonumu giyerek abartıya kaçmadım. saçlarımı da tarayıp, kokusu ağır olmayan erkek parfümümden sıktım ve telefonumu yanıma alıp buluşma yerine doğru ilerledim.

vardığımda kimsecikler yoktu, erken gelmiştim. yaklaşık 5-10 dakika sonra havalı, mavi saçlı, siyah deri ceketli biri yaklaşmaya başladı, bu mark olmalıydı. ileriden bana gülümsedi ve karşıma oturdu.

- erken geldin sanırım, nasılsın?
- iyiyim, ya sen?
- iyi ben de, seni daha iyi tanımak için can atıyorum lee jeno?
- neden?
- oh.. istemiyor musun?
- hayır tabii ki, yanlış anlaşıldım, genelde chenle hariç hiç kimseyle arkadaş bile değilim, sanırım beni istemiyorlar, sen böyle diyince birden bire şaşırı verdim, kusuruma bakma minhyung!
- *sessiz bir ses ile* ne güzel minhyung diyorsun öyle... anladım, sorun değil
- minhyung, arkadaş mıyız?
- tabii ki jeno, soruyor musun bir de?.. neyse ben sana kahve alayım mı?
- olur, teşekkür ederim.

mark kendisine ve bana kahve söylemişti, yanında da tarçınlı kekini söylemeyi unutmadı tabii. kahveler gelene kadar bana birkaç soru sormuştu derslerim hakkında, gördüğüm kadarıyla enerjik ve dışa dönük biriydi, bu tarz insanlar herkesle içli dışlı olduğu için fazla yaklaşmak istememiştim, bu buluşmadan sonra çok yazar mıydım bilmiyorum.

kahveler geldiğinde içmeye başladık, bir 5 dakika sessizce durmuştuk, ben tam konuşacakken o atlamıştı hemen, sustum.

- aah jeno, sana ne okuyacağını sormadım sanırım... ne düşünüyorsun?
- edebiyat okumak istiyorum ben, ya sen?
- benim mesleğim belli zaten, ama yanında fizik de okumak istiyorum
- mesleğin?
- futbolcu olacağım, şu an yavaş yavaş amatör takımdan çıkıyorum, büyük takımların alt gruplarında oynayacağım, ardından ne olacağı belli o yüzden çalışmıyorum fazla
- mark! yetenekli olduğundan bahsetmemiştin, bu mükemmelmiş
- teşekkür ederimmm

birbirimize gülümseyip kahvelerimize geri döndük, o kekini çok iştahlı bir şekilde yiyordu, sanırsam keke aşık.

- tarçınlı şeyleri sever misin genelde minhyung?
- bayılırım hem de, sen?
- sevmem genelde, ama bu kek benim de hoşuma gitti sen öyle güzel güzel yiyince

kahkaha atıvermişti, onun gülmesiyle ben de güldüm. gülmeyi bırakıp bana bakmaya başladı. sanırım kötü bir şey yapmıştım, hemen sorguladım.

- bir sorun mu var mark?
- gözlerin, gülünce kısılıyor
- hmm, evet öyle
- çok güzel görünüyorlar, gözünün altında ki benle birlikte
- teşekkür ederim..

ona bakmadan tebessüm ettim, ilk defa biri bana böyle güzel bir iltifatta bulunmuştu. ardından yanına birisi geldi, mark'ın yakın olduğu biri olmalıydı. "mark!" diye seslenip yanımıza geldi ve boynuna sarıldı, ne olduğunu sorguluyordum.
"sevgilim, seni burda görmek ne güzel, bana mı geçsek?"

neye uğradığımı şaşırmıştım, sanırım mark gaydi, ve bundan bana bahsetmemişti. mark boynunda ki kişiyi ittirmeye çalışıp, "jaemin lütfen, yeni arkadaşımlayım şu an, ben seni sonra ararım uzaklaşabilir misin?"

sevgilisi inat etmiş gibiydi, gitmek bilmedi. ardından mark'a tebessüm edip masadan kalktım, "sonra görüşürüz mark, size iyi takılmalar, kahve için de teşekkürler".

bozuntuya vermeden masadan kalktım ve eve doğru ilerlemeye başladım, madem böyle yapışkan bir sevgilin var ne diye benimle özel buluşmak istiyorsun? sinirim bozulmuştu, eve gittim ve rahat kıyafetlerimi giyip oturdum, sanırım arkadaşım hiçbir zaman olmayacaktı.

tarçınlı kek | markno Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin