Şehrin dış sokaklarını mesken tutan sefaletin ortasında uzanmış ölü adamı tereddüt etmeden arkalarında bıraktılar. Şehrin içine doğru ilerledikçe evler, çehreler değişti. Viraneler yerlerini adım adım şatafatlı hayatlara bıraktı.
İnsanlar bu garip gruba bakmaktan kendilerini alamıyorlardı. Gri teni, tek bir örgü şeklinde omzundan aşağı inen siyah saçları, altın sarısı yılan gözleri ve alnındaki açıklıkları ters yönlere bakan kavisli sarı çizgileri ile bu grubun en dikkat çekeni Evin idi. Hemen yanında bir fareyi anımsatan korkak adam elleri bağlı yürüyordu. Onun yanında ise kısa bakır rengi, dalgalı saçları ile ilk başta grubun en az dikkat çeken kişisiydi. Ancak biraz yaklaşıp siyah göz sklerasının içine yerleştirilen mücevheri andıran zümrüt rengi, iri gözleri ile biraz dikkatli bakmak gerekiyordu. Ayaklarında kenar mahallenin çamurları hala kurumamıştı.
Birlik Amirliği üç katlı, soğuk, beton binanın üzerindeki eski tabeladaki bu yazı adamın gözlerini sonuna kadar açmasına neden oldu. Yüzü dehşetle çarpıldı, kurumuş dudaklarından kelimeler çıkmak bilmiyordu. "Ben... ben..." diye kısık bir sesle tekrar edip duruyordu.
Tomris, adamın içine düştüğü dehşeti anlamakta zorlanıyordu. "Sen... sen benimle orada..." sessiz bir ara sokağı gösterdi, "bekleyeceksin." Evin, sadece Tomris'in fark edebildiği bir tereddüt ile binaya yöneldi. "Enişteye selamlar!"
Evin arkadaşını azarlamak için arkasına baktığında Tomris tutsağı ile çoktan ara sokağa kaçmıştı.
Enes, henüz yirmi bir yaşında bir insan olmasına rağmen Birlik'te yıldızı şimdiden parlaktı. Adli olaylar ile ilgileniyordu ve genç yaşına rağmen işinde kayda değer başarılara imza atmıştı. Askeri disipline uygun kesilmiş kahverengi saçları, tıraşlı yüzü ve düzenli antrenman ile koruduğu formu ile kesinlikle kızların dikkatini çekmeyi başarıyordu. Evin ve Tomris ile tanıştığından beri sayısız kez kızların yardımını almıştı.
Evin, şehrin virane sokaklarındaki ölü adamdan bahsederken ikisinin de dudaklarında gizlemeye çalıştıkları birer tebessüm oluşuyordu. Dünyanın sonundan da bahsediyor olsalar yüzlerine yayılan tebessümü ve kaçamak bakışları durduramıyorlardı.
İki genç, çehrelerinde sarhoş bir gülümseme ile birbirlerinden ayrıldılar. "Ne dedi?" Evin bu soru ile bakışlarını hayal dünyasından uyandı. "Ne?"
Tomris saçlarını karıştırdı. "Enes diyorum, ne dedi?"
Yanlarındaki fare adamı işaret etti. "İşimiz bitince teslim etmemiz gerekiyor."
Dişlek adam titremeye başladı, Birlik tarafından yakalanmak istediği en son şeydi. "Ne isterseniz yaparım, lütfen beni onlara vermeyin!" Sesi boğuklaşmıştı. Eğer elleri serbest olsaydı, kendinden yaşça çok küçük olan bu iki kızın ayaklarına kapanır, orada paspas olmayı bile göze alırdı. İki kızın gözlerindeki pırıltıların acıma ile yakından uzaktan ilgisi yoktu. "Başka bir şansın yok!" Tomris'in alaycı sesine, Evin'in yukarı doğru kıvrılan dudakları eşlik ediyordu.
***
Giriş katına iki sarmal merdiven ile çıkılan üç katlı, çift kanatlı, ahşap kapılı, beyaz binanın önüne geldiler. Sarmal merdivenlerin arasında zemin kata giriş için kullanılan bir kapı daha vardı.
Merdivenlerin arasındaki kapıdan içeri girdiler. Evin bahçede oynayan küçük kız çocuğuna lonca liderini alt kata çağırmasını söyledi.
Ataman Bey, kır saçları yıllar içinde seyrekleşmiş, hafif göbekli, orta boylu, yaşlı olmasına karşın dinç bir adamdı. Güleç birisi olmasına rağmen kızlar tarafından zemin kata çağrılınca kaçan keyfi yüzüne yansımıştı.
Kızlar bir ağızdan konuşmaya başlamıştı, ölü adam, baskın, peşlerinden sürükledikleri tutsakları, Enes'in yardımı... Başlarına gelenleri bölük pörçük, aynı anda anlatıyorlardı.
"Bir cesedin ayağına gitmemiz hangi salak para verdi?" diye sözlerini bitirdi Tomris.
"Bir cesedin ayağına gitmek için para alan salaklar da siz oluyorsunuz, bu durumda." Loş odanın karanlık köşesinden gelen sesle irkildiler. Güvende olduklarına inandıkları için odada başka birisinin var olup olmadığını kontrol etme ihtiyacı hissetmemişlerdi. Odada pelerinlerinin kukuletalarıyla yüzlerini kamufle etmiş iki kişi daha vardı.
"Ölü bir ceset mi?" Odadaki gözler sorunun sahibi pelerinli gence döndü.
"Yok yaşayan bir ceset."
Güray heyecanla yüzünü kapatan bez parçasını indirdi. "Zombi mi?"
Ela gözleri heyecanla sonuna kadar açılmıştı. Çocuksu ifadesi birkaç günlük sakalının altında kolayca okunuyordu.
Tomris karşısında çocukça bir merakla yüzüne bakan genç adama şaşkınca karşılık verdi. "Salak mısın? Ne zombisi?"
"Bu adama ateşe, ben metale söz geçiriyorum, zombiler neden olmasın?"
"Ölüler, ölüdür."
Evin bu garip konuşma karşısında gülümsemekle yetindi. Baybars kukuletasını lacivert kalın derili eli ile indirdi. Gümüş rengi gözlerini devirdi, "Asıl konuya dönebilir miyiz? Orada ne buldunuz?"
"Patlak kafası ile duvarda delik açılmış bir ölü."
"Ve?"
"Ve neden o delikte bir ölüye gittiğimizi söyleyene kadar hepsi bu."
"Size para ödedik!"
"Anlaşmada ceset yoktu!"
Baybars, tutsak adama hamle yaptığında Tomris onu bileğinden yakaladı. "Aklından bile geçirme!" İki genç arasındaki tansiyon hızla yükselmişti.
"Birlik Teğmeni olarak buna yetkim var." sesindeki pürüzsüz soğuk ton karşısında başka birisi olsa geri adım atmasına yeter ve artardı.
"Burası benim çöplüğüm Teğmen!"
Birlik kelimesini duyan tutsak daha fazla bu strese dayanamadı, kararan gözleri kapandı, titreyen zayıf bacakları kendini boşluğa bıraktı. Yere düşen bir patates çuvalı gibi çıkan tok sese çevrildi tüm bakışlar.
Ataman Bey, tüm bu olanları sessizce izlemişti, öyle ki gençler bir an onun varlığını bile unutmuşlardı. Odayı kaplayan ezici enerji dalgası ile kendisini hatırlatma ihtiyacı hasıl olmuştu artık. Üstlerinde hissettikleri baskı ile kimse yerinden kımıldayamadı. Önce iki genci birbirinden uzaklaştırdı.
"Tabibimiz çocuklarımın yakaladığı adamla ilgilenir. Buradan kaçması da mümkün değil. Şimdi odama çıkalım ve kızlara olanları anlatın." Buyurgan sesi ile Baybars ve Güray'a karşı çıkmamaları gerektiğinin altını çiziyordu.
Baybars "Ama..." ile başlayan bir itiraz cümlesi kuracak olduysa da sözü daha başlamadan yarıda kaldı.
"Teğmen, burası bizim çöplüğümüz!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KONRUL (ARA VERİLDİ)
FantasíaBurada insanlar ikiye ayrılır: sıradan olan insanlar ve güçle doğan insanlar yani nevadirler. Dünyaysa daha fazlasına: loncalar, Birlik, insan tüccarları, paragözler, hırsızlar... Nevadir, insan... İyi, kötü... Çatışmalar ve birbirine bağlı hayatla...