Bölüm 7: Hayaller

20 4 14
                                    

Candan ve Handan'a açıklama yapacak kişi kısa çöpü çeken Pamir olmuştu. "Hanımlar! Sis Ormanı'na girdikten sonra kesinlikle capralardan inmiyorsunuz ve asla ama asla ne görürseniz görün dokunmuyorsunuz. Birbirimizi kaybetmemek için capraları birbirine bağlayıp tek sıra halinde ilerleyeceğiz. Anlaşıldı mı?"

"Capralardan inmeyecek miyiz? Bu ne saçma şey! Ayrıca niye hiçbir şeye dokunmuyoruz?" Candan onlara yöneltilen uyarıların daha fazla para koparmak için uydurulmuş saçmalıklar olduğunu düşünüyordu.

"Adı her ne kadar Sis Ormanı da olsa, burası bir orman değil. Sporları halüsinojenik etkiye sahip olan devasa bir düş mantarı tarlası demek daha doğru olur. Merkezdeki ana mantara besin sağlamak için içeri giren herkese farklı hayaller gösteriyor. Yani bir şeye dokunursanız, koca bir mantarın öğle yemeği ya da çürüyen kölesi olursunuz?"

"Madem hayaller dışında bir şey göremeyeceğiz yolu nasıl bulacaksınız?"

"Burada birbirinden deneyimli dört farklı iz sürücü var. Sporların etkisi çok güçlü olsa da kokuları taklit edemiyor. Sevgili ablacım ve ben bu sayede yolu bulabiliyoruz. Evin hem kokular hem de ona sadık yılanları sayesinde yolu buluyor. Tomris ise tamamen şansına güveniyor. İçimizde en garanti yöntemi Evin kullandığı için bugün gruba o liderlik edecek. Sorusu olan... yok galiba o zaman her şey hazır olduğuna göre, hanımlar yola çıkma vakti!"

Gruba Evin liderlik ediyordu, peşindense Pamir geliyordu. Ortada Candan ve Handan hizmetçileri ile birlikte arka arkaya duruyorlardı. Onların ardında Almira ve en sonda Tomris vardı. Pamir, Evin'e bu işi neden aldıklarını anlatıyordu. Tomris ile Almira'ysa birbirlerini kışkırtmaya çalışıyordu, kendilerini ağız dalaşına kaptırdıkları için ses tonlarına dikkat etmek akıllarına bile gelmemişti.

Handan kimsenin onlara dikkat etmeyeceğini umarak Candan'a seslendi. "Çakma Sarışın! Hey, sana sesleniyorum, Candan!"

"Ne var, Handan?"

"Şu orman... ne düşünüyorsun?"

"Halo... hali... her ne mantarı ise tamamen uydurma! Daha fazla para koparmaya çalışıyorlar! Ama bunu o kız kurularının yanına bırakmam."

"Kız kuruları mı? Candan, Pamir'e gözünü dikmesen iyi edersin! Hem fakir hem de nevadir olmasına rağmen fena bir görünüşü yok, kendime istiyorum onu."

"Fena değil ama Baybars'ı tercih ederim. Yüzü gerçekten hoş ayrıca nüfus sahibi bir aileden geliyor, Taklitçi Sarışın."

"Bu konuda anlaştığımıza göre aklından geçenleri anlat."

***

Sis Ormanı, sayısız maceracının hırslarına yenik düşüp esir düştüğü yer. Hiçbirine dokunma, buradan çıkabilmenin tek şartı.

Candan rutubet kokulu düzlüklerde olmalıydı ama sis tabakasının içine girdiğinde kendisini göz kamaştırıcı renk ve ışık cümbüşünün ortasında buldu. Etrafı ona kur yapan erkeklerle çevrilmişti. Güzelliği hakkında methiyeler düzenler, dans teklifinde bulunanlar, onunla olabilmek için birbirlerini düelloya davet edenler... Nereye bakacağını, kiminle konuşacağını şaşırmıştı. Burnuna çalınan rutubet ve capra kokusu dikkatini dağıtıyordu. Temizlikçilerin değişmesi gerekiyor, diye düşündü. Dans davetinde bulunan yakışıklı, genç bir adamın elini tuttu.

Handan, Candan ile yaptığı konuşmadan fazlasıyla etkilenmişti. Sırf biraz acelesi var diye tehlikeli bir yere gelmiş olmazlardı. Görüşünü engelleyen sis tabakasının içine girdiğinde bu sorunun cevabını da alacaktı. Patlayan flaş ışıkları karşısında yüzünde boş bir şaşkınlıkla kalakaldı. Üzerinde zarif, kısa kesim kırmızı bir elbise vardı. Başına şatafatlı bir taç takılmış, boynunaysa 'X701 Kainat Güzeli' yazısı vardı. Tebrik üstüne tebrik yağdıranlar, dudaklarından dökülen kelimeleri kaydetmek için birbirleriyle yarışanlar, soru sorabilmek için vakit kollayanlar... Kalabalığın ortasında ne yapması gerektiğini bilemez halde kalmıştı. Rutubet ve capra kokusunun böylesi önemli bir organizasyonda işi neydi? Organizatör berbat, diye düşündü. Kendisine uzatılan büyük orkide demetini aldı.

Küçük grubun etrafını saran sporlarına oluşturduğu bulut aniden toprağa indi. Yere doğru akarken çıkardıkları rüzgar yüzünden herkes gözlerini yumdu. Gözlerini açmadan önce iki kadının çığlık sesleri yükseldi. Sol gözlerinden havaya doğru yükselmiş mantarların olduğu, tenleri güneşe hasret geçirdikleri günlerden beyazlamış ve çürümeye başlamış bir ceset gibi kokan iki kişi hizmetçi kadınları sırtlarına almış ormanın merkezine doğru koşuyorlardı.

Candan ve Handan dışındaki herkes şaşkınlıkla "Ne? " diye bağırdılar. Yolculuk boyunca kendilerine verilen emirlere itaat etmek dışında varlıkları unutulan uzun ince, orta yaşlı bu iki kadın, düş mantarının kurbanı olan iki zavallı tarafından götürülüyordu. İlk şaşkınlığı bir dakika geçmeden atlattılar. Almira ve Tomris, onları gruba bağlayan ipleri çözdüler ve ele geçirilen iki kadının peşinden capralarını hızla sürdüler.

Almira, arkasına bakmadan bağırdı. "Onları ormandan çıkarın!"

"Yarım saatimiz var, acele etmeliyiz!" Pamir küçük gruplarından geriye kalanları ormanın dışına doğru yönlendirdi. Evin, Tomris'in ardından baktı, iki şımarık kadına laf anlatmak arkadaşının yanında olmak varken istediği son şeydi. "Tomris..."

Hizmetçileri kaçıranlar bir insan ya da nevadirden çok daha hızlı hareket ediyorlardı. Capralarla peşlerinden zar zor yetişiyorlardı. Tomris, caprayı hızlanması için biraz daha zorladı. "Yavaşlıyorlar!" Hedeflerine varmışlardı. Etrafın daha küçük mantarlarla spiral şeklinde çevrelenmişti. Boyu altı metre civarındaydı. Yeşil, mor karışımı ölü bir teni andıran garip bir rengi vardı. Şapkasında delikler ve yırtıklar vardı. İri gövdesinde ki üç derin yarık çirkin, yaşlı bir yüzü anımsatıyordu. Mantarın etkisindekiler artık yavaşlamıştı. Sırtlarında taşıdıkları iki kadın ne kadar çırpınıp bağırsalar da umurlarında değil gibiydi. Sakince mantara doğru yaklaştılar. Tomris, caprasının sırtından indi, kadınları kurtarmak için hamle yapmasını Almira engelledi.

"Ne?"

Parmağı ile etraflarında bir çember çizdi. "Sarıldık!" 

KONRUL (ARA VERİLDİ)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin