Bölüm 3: İş Birliği

35 10 40
                                    

Kapısında iki mermer sfenksin nöbet tuttuğu oda sertleşmiş kilden yapılmış heykelciklerle doluydu. Pencerenin kenarında ellerinde balta ile nöbet tutan iki askeri andıranlardan rastgele sıralanmış ilk başta anlamsız şekillere benzeyenlere kadar... Ocağın yanına karşılıklı yerleştirilmiş iki divan, ocak başında duran nargile, divanların ortasında üzerindeki beyaz örtü ile sehpa yerine kullanılan ceviz sandık ve duvarlara asılı siyah beyaz fotoğraflar... Hepsi birbirinden o kadar ilgisizdi ki insan bazen neden orada olduğunu unutuyordu.

Birlik Teğmeni ve Asteğmeni pelerini çıkardılar. İki gencin görüntüsü şık petrol mavisi üniformalarından daha fazla dikkat çekiyordu. Baybars'ın üniformadan dirseklerinin üzerine kadar uzanan lacivert derisinin ellerini örten kısmı görünüyordu. Bacaklarını kaplayan lacivert derisi petrol mavisi pantolon ve siyah postallarının altında kamufle olmuştu. Sivri köpek dişleri, gümüş rengi soğuk gözleri ile bir ejderhayla göz göze olduğunu hissediyordu insan. Güray iri cüssesine tezat oluşturan çocuksu ela gözleriyle başta arkadaşı kadar dikkat çekmese de protez sağ kolunu fark edenlerin acıma ile karışık bakışlarını önemsememeye çalışıyordu.

Taraflar sessizce birbirini tarttı. Güvenilirliklerini ölçüp biçmeye çalıştı. Uzayıp giden suskunluk Ataman Bey müdahale etmese sona ermeyecekti.

"Benden güçlü, güvenilir ama küçük bir ekip istediniz. Bende bahsettiğiniz özelliklere sahip evlatlarımı verdiğiniz işe yönlendirdim. Yarım yamalak açıklamanıza rağmen..." Sözlerinin anlaşılması için bekledi. "Gençler! Yardımımızı hala istiyorsanız konuşsanız iyi edersiniz."

Delikanlılar birbirlerine baktılar. Eğer bir çatışmaya girecek olurlarsa buradan tek parça çıkmalarına imkan yoktu. Eğer şimdi burada ölürlerse aylarca ilmek ilmek işledikleri planları yarım kalacaktı. Hem kimse bu işin üstüne gitmeyecekti de, yıllardır acı çekenler acı çekmeye devam edecekti, acılardan beslenenlerse...

"Yutpa'nın hücrelerinin izini sürüyoruz."

Bu sözler Evin'in ilgisini çekmişti. Gözleri irileşmiş, sesinin titremesine engel olamamıştı. "Rüstem'in adamları mı? Şu insan tüccarı Rüstem'in?"

Baybars bu ilginin sebebini anlayamasa da konuşmaya devam etti. "Evet. Soruşturmayı gizli tutmaya çalışıyoruz. Konrul Loncasının ününü Birlik'te duymayan kalmadı."

Tomris, Ataman Bey'in çatık kaşlarına rağmen kıkırdadı. "En güçlü nevadir loncası olarak ismimizin bizden önde gitmesi normal."

"Aslında en baş belası lonca olarak biliniyorsunuz. Sürekli sorun çıkarsanız da yaptıklarınız her zaman birilerinin yardımı içindi. Bu yüzden buraya geldik."

Baybars'ın yutkunduğunu gören Güray konuşmayı devam ettirdi. "Size güvenebileceğimizi umuyoruz."

Ataman Bey duydukları karşısında şaşkınlığını saklayamadı. "Birlik, loncaları denetlemeyi ve kontrol etmeyi tercih eder. Bizden yardım almaz. Neden?"

Bu basit soruya cevap vermek Güray için bile zordu. "Birlik'te Rüstem'e çalışan birileri olmalı. Bu işi Birlik'te ne kadar az kişi bilirse o kadar iyi."

Odaya yeniden bir sessizlik hakim oldu. Baybars ve Güray hala doğru kişilere mi güveniyorlardı, bu soruya cevap arıyorlardı. Evin, Rüstem'in adını duyduğunda beri ne yapması gerektiğini bulmaya çalışıyordu, uğuldayan kulaklarının pek de yardımcı olduğu söylenemezdi. Ataman Bey, her zaman yaptığı gibi kararı evlatlarım dediği lonca üyelerine bırakmıştı. Herkesin kendi acı yüklü hikayeleri kendi tercihlerini biçimlendirdiğine inanıyordu.

Uzayıp giden sessizliği bölme sırası bu defa Tomris'teydi. "Sizin sıkıcı kurallarına uymak zorunda mıyız?"

"Bağımsız bir soruşturma olacak, bürokrasi ya da prosedürlere takılmak zorunda değilsiniz."

Baybars'tan aldığı bu cevap ile gülümsedi. Elini Evin'in omzuna attı. "Bence bunlara yardım etmeliyiz. Eğleniriz hem."

Tomris, onu tanımayan birisi için sadece eğlenmeyi düşünen bir bencil gibi görünüyordu. Evin başını arkadaşının omzuna yaslandı, istediği kadar düşünsün alacağı karar zaten belliydi. Evet diye geçirdi usundan. Karşında oturanlara yardım etmeliydiler. Eğlence? Bundan pek emin değildi, daha çok imkansız olduğuna inandığı hesaplaşmanın ayakları ile ona gelmesiydi. Bundan kaçamazdı, kaçmayacaktı. Eğlence?

***

Beyaz hasta yatakları, yatakları birbirinden ayıran beyaz perdeleri, iyodoform kokusu, serum askıları, şırıngalar... Revirin kapısı açıldığı zaman minyatür bir hastaneye girmiş hissiyatı oluşuyordu.

Oradaki tek hasta olan adam bileğinden yatağa zincirlenmiş, başında onu sorguya çeken dört genç duruyordu.

Teğmen sorguyu hızla bir nihayete erdirmek istiyordu. "Adın?"

Bir farenin viyaklamasına benzer bir ses duyuldu. "Pica."

"Pica, neden ortaklarımıza saldırdın?"

Kocaman açılmış gözleri, dehşetle çarpılmış yüzü ile hasta yatağında tutunacak bir yer aradı. "Buna cevap veremem. Beni öldürürler."

"Kim?"

Pica başını hızla salladı. Konuşmayı reddediyordu. Birlik'e bağlı gençler ne söylediler de konuşmaya yanaşmadı.

Tomris, Evin'i işaret etti. "Onun yeteneğini biliyor musun?" Pica bu anlamsız soru karşısında başını sağa sola salladı. "Bir şahmeran. Meranlar, yılanlar hepsi ona hizmet ediyor yani. Peki dünyadaki en uzun yılan ne onu biliyor musun?"

"Bir piton mu?"

"Evet. Bir kafesli piton. 10 metreye çıkabiliyor uzunluğu. Şimdi sana bunu neden anlattığını merak etmişsindir." Yatağın karşısındaki pencerenin perdesini açtı. "Bir pitonumuz var. Hem de 20 metreden daha uzun ve aç!" Devasa yılan birinci katın penceresinin önünde uzanmış, kocaman kafası ise efendisinden gelecek emre itaat etmeye hazır camın önünde bekliyordu. Pica tüm odayı dolduran tiz bir çığlık attı ve yatağa düştü.

"Düşündüğümden uzun sürecek." Tomris, Baybars'tan döndü. Cebinde buruşmuş kağıt parçasını çıkardı. "Bu korkak uyanana kadar şununla ilgilenelim."

Baybars kağıtta yazılanları yüksek sesle okudu. "37.1165 3? Bu da ne?" 

KONRUL (ARA VERİLDİ)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin