Bölüm 5

107 9 5
                                    

İnsan aklı öyle karmaşık bir yapıya sahipti ki, aynı anda hem birini delicesine sevebiliyor hem de öldüresiye nefret edebiliyordu. Bu nasıl oluyordu arada oluşan dengeyi nasıl sağlayabiliyordu hiç anlaşılmasa da yaşayarak öğreniyordu insan. Birini hem sıkı sıkı tutmak hem de delicesine ondan kaçmak istemek... 

Öyle yıkık öyle viraneydim ki. Toparlayamadığım o kadar can parçam vardı ki etrafta. Kristal bir bardak misali etrafa dağılmış, dağılan her parçası ruhumu düşman bilmiş ve parçalarını oraya saplamıştı. İçimde dinmek bilmeyen bir kan akıyordu.

Yaralarım hem çok taze hem de çok eskiydi. Geçmişin hesap defteri bugün açılmış ve benden ödenmesi gereken bedelleri tek tek zorla almaya başlamıştı. Gidecek, seçecek ,değiştirecek bir hayatım yoktu. Denemiştim. Ben bu hayatı yaşamamak için elimden geleni yapmış ve yenilmiştim.  Öyle bir okyanusun girdabına kapılmış öyle bir fırtınanın ortasında kalmış öyle gökyüzüne tutsak edilmiştim ki , savrulmuştum resmen.  Yine de diye fısıldayan yanıma engel olamıyordu bir yanım. Yine de o bir sanı için ömrümü bile verirdim.

Aciz yanıma gülmek istedim. Onu ellerimin arasına alıp boğazından sıkmak öldürmek parçalarına ayırıp dünyanın her bir yanına fırlatmak. Hatta yakmak istedim. Yok edebilmek. İçimde hala delicesine aşık olan kadını gözlerinden oymak istedim. Kırılan kadını kollarından tutup sarsmak kendine gel artık demek...

Uzaktan konuşmak ve hüküm kesmek o kadar kolaydı ki insanlar için. Sende yapmadın mı bunu diyordu kadın bana . Haklıydı. Yapmıştım. Ben en büyük hükmü annemin üzerine dikmiştim. Zaten ilk orada başlamadı mı bu acizlik. Ben yasak bir ağacın meyvesi olarak gelmemiş miydim  bu dünyaya...

"Tamay" hemen arkamdan gelen sesle uzaklara dalmış harelerimi denizin o cezbedici güzelliğinden çekip geriye baktım. Kırlaşmış saçlarını saklayan şapkasının altından bilmiş bir halde tebessüm ederek yanıma doğru geldi ve bankın kenarına bıraktı bedenini. Aldığı galibiyetin verdiği o kibirli bakışı huzurun kuytularında olan denize çevirdi.

Titreyen ellerimi birbirine bastırarak onun gibi yaptım. İçimde hala savaşan iki kadın vardı. Kararımı verdiğim yanıma güvenemeyen kadını susturmak istedim. Korkuyorum.

"Beni mi bekliyordun" cevabını bildiği bir soruyu neden sorardı bu adam hiç anlamıyordum. Gerçi ben bu adamı da tanımıyordum. Ben sanırım tanıdıklarımı da tanımıyordum. Sen kendini tanıyor muydun?

Başını salladı anlayışla yandan yüzüne bakmak istediğimde gözlerini titreyen avuçlarıma dikmişti. Usulca yüzüme doğru baktı. Yüzünde daha önce bulundurmadığı bir ifade belirdi. Daha sıcak. "Sakin ol evlat. Korkma senin canın bana emanet" ölüm müydü korktuğum. Bilmiyordum. O ana kadar ölümden korkmak aklımın ucundan bile geçmemişti. Ölüm huzur değil miydi oysa bizim için?

"Ben korkmuyorum" sesim eğer bir noktada kırılmasaydı bende inanırdım bu söylediğime. Yutkunamadım. Boğazım düğümlendi. "Ben kararımı verdim fakat tek bir şartım var." güçlü olmak için direnen yanıma tutundum. Ben zaten çok güçlü bir kızdım. "Babam zarar görmeyecek. Evet yaptıklarının cezasını çekecek ama hapiste. Ona bir şey olsun istemiyorum o benim babam." Şu dünyada sevdiğim herkesi elimden alsa da... 

Başını onaylarcasına sallayarak geriye yasladı ve bacak bacak üstüne attı. Elini devam et dercesine salladı umarsızca. "Bir zaman ver bana şu kadar zaman yapacaksın bu işi de. Sen kaç yıl dersen  itiraz etmeyeceğim ama sonra gidicem kimsenin bilmediği bir yere hiç kimse bulamayacak izimi. Ve o " kızgın bir demiri soluk boruma bastırmışlarcasına kesilen sesime engel olamadım. "O zarar görmeyecek. Hayatı boyunca benim hayatım değil onun hayatı size emanet olsun. Güzel bir hayat sürsün istiyorum. Hiçbir şey bilmeyecek." karmaşık bir halde yüzüme bakındı. Orada ne arıyordu bilmiyorum ama o kadar derin bakıyordu ki. İçimdeki kadını yakalayacak ve kolundan çekip çıkaracak sandım. Korku ile gözlerimi kaçırdım. Bizi görmek istiyordu.

MÜBREMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin