Sabah gözlerimi gelen gürültüyle aralamıştım. Uzun bir süreden sonra rahat bir uykunun sonucunda huysuzlanarak ya da söylenerek uyanmamıştım. Yine de bu gürültü beni rahatsız etmişti, yalan söyleyemezdim.
Çoğu sabah sessiz evimde, gecenin geç saatlerinde uyur, sabahın köründe de uyanırdım. Bundan kaynaklı bir baş ağrısı sarmalardı etrafımı, tüm günümü bu baş ağrısı ile geçirirdim, bir kaç hap alarak kurtulmaya çalışırdım ama asla bırakmazdı peşimi bu keskin migren ağrıları.Şimdi ise tam tersi, güzel ve doyurucu bir uyku çekmiş, her zaman alışkın olduğumdan daha farklı bir şekilde, insan sesleri ile uyanmıştım. Yataktan doğrulurken, hâlâ biraz dönen başım yüzünden bir süre beklemek zorunda kalmıştım. Kendime gelemiyordum bir türlü, yüzümü yıkayarak girdiğim bu transtan acilen çıkmam lazımdı anlaşılan. Saçım başım birbirine girmiş, üzerimdeki kısa kollu tişört kırışmıştı. Esnedim, bir yandan da kapıyı açarak dışarı çıkmış, kaldığım odanın aksine soğuk bir hava ile çakışmıştım. Oda nefesim yüzünden ısınmıştı büyük ihtimalle bu yüzden sıcağa alışkın bedenim, uzun koridorun soğuğu ile karşılaşınca titremişti.
Ensemden gelen ürperti ile beraber yarı kapalı gözlerimi açarak hızlandım, tuvaletin önüne geldiğimde, kapı aniden açılmış, içeriden Ali çıkmıştı.
"Günaydın kanka, saat neredeyse öğlen olmak üzere ama uyandırmak istemedim seni."
"Günaydın Ali, teşekkürler iyi yapmışsın."
Yanından sıyrılarak hızlıca kendimi tuvalete attım çünkü, uzun bir gecenin sonunda altıma işemek üzereydim! Ayrıca yüzümü yıkamam gerekiyordu ki kendime gelebileyim. Kapıyı kapattıktan sonra ilk önce yüzümü yıkamış, birbirine girmiş saçlarımı elimle düzeltebildiğim kadar düzeltmiş, sonrasında da kalan işimi halletmiştim. Ellerimi de güzelce yıkadıktan sonra ayrılmıştım tuvaletten. Sesler mutfaktan geldiği için oraya yönelmiştim doğal olarak.
Tam içeri girmek üzereyken, çarptığım bedenle beraber geri sendelemiş, son anda dengemi sağlayabilmiştim. Kafamı kaldırdığımda karşıdan bana bakan Hürkan hemen konuşmaya dalmıştı.
"Ah günaydın, kusura bakma geldiğini görmeyince öyle çarpmış bulundum."
Üzerinde bir mutfak önlüğü bulunuyordu, neşeli görünüyordu ve sırıtıyordu. Buna karşılık ne diyebilirdim ki? 'önüne baksana ahmak herif?' tch, bana hiç uymuyordu. Bunun aksine gülerek cevap vermiştim.
"Sorun değil ben de seni görmedim, uyku sersemiyim henüz ayılamadım sanırım. Sen de kusuruma bakma."
"Dert değil."
Kısa ve karşılıklı konuşmamız bittikten hemen sonra yanımdan geçerek mutfaktan çıkmıştı, bir süre arkasından baktıktan sonra, ben de onun aksine mutfağa girmiş etrafı incelemiştim. Kaan ve Umut bir şey karıştırıyordu tezgahın üstünde, Ali ise masanın üstündeki salatalıkları aşırmakla meşguldü. Ocakta da ısınmaya bırakılmış bir tava vardı. Tahminimce bu tavayla Hürkan ilgileniyordu.
"Günaydın Emre!"
Kaan neşeli bir sesle beni girdiğim transtan çıkarınca, hızlıca gülümsedim ve yanlarına ulaştım.
"Günaydın, yardım edebileceğim bir şey var mı?"
"Aslında hiç fena olmaz Umut gibi bir beceriksiz ile krep yapmak çok zor."
Blöf amaçlı sorduğum sorunun cevabı olumlu olunca ben ne olduğunu anlamadan Kaan üstündeki önlükten kurtularak bana giydirmişti. Bu olaylar hızlıca gelişirken Umut söyleniyordu.
"Diyene bak, alt tarafı bir krep yapacaksın dünyanın en zor yemeğini yapıyormuş triplerinden çıkamadın bir türlü. Günaydın bu arada Emre, sen bana bırak istersen, ben devam ederim tek."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çoban Yıldızı - Mengola √
FanfictionEmre, her şeyi geride bırakarak Ankara'ya taşınmıştı. En yakın arkadaşı Ali ile kalmaya başlamasının ardından, hayatında bir sürü değişiklik meydana gelmişti. Güzel şeyler oluyordu, kalbi ilk defa bu kadar hızlı atıyordu mesela. Ama hesaba katmadığ...