3.3

3.2K 294 63
                                    

Burak sırtından kaymaya başlayan çantasını bir kere daha düzeltirken sonunda ileride kendisini bekleyen bedenle göz göze gelebilmişti. Neredeyse bir ay olacaktı, bir aydır görüşmüyorlardı. Kalabalığın içinde zorlukla ilerliyor oluşu bile enerjisini kesmiyor aksine sevgilisinin dudaklarındaki o güzel gülümseme enerjisini artırıyordu. 

Nihayet ona ulaştığında Bulut önce sevgilinin sıcak yüzünü avuçlarına alıp dudaklarına uzun, sakin ve özlem dolu bir öpücük bıraktı. Burak başta paniklese bile sonunda kendisini teslim etmiş ve erimesine vesile olacak bu öpücüğü karşılıksız bırakmamıştı. Sonuçta burada kimse bunu yargılamayacaktı, biliyordu. 

Geri çekildiğinde gülümsedi ve Bulut onun dağılmış saçlarını karıştırıp daha da dağıttı. "Hoş geldin."

"Hâlâ çok tuhaf."

Büyük olan bunun üzerine güldü sadece. Sevgilisini kolunun altına çekip onu çıkışa sürüklerken diğer yandan yolculuğu hakkında sorular soruyor, onu konuşturmak için her şeyi yapıyordu. Arada parmaklarını onun beyaz boynuna sokup gıdıklıyordu. Onu gıdıklamak en eğlendiği şeydi zira.

"Uykun var mı? Varsa gidip biraz uyuyalım?" diye sordu Bulut arabaya bindikleri zaman.

Ancak Burak aptallık etmeyecekti. Başını iki yana sallayıp emniyet kemerini taktı hemen. Uyuyarak vakit kaybetmeyecekti. Gerekirse bu beş gün hiç uyumazdı çünkü zaten bir daha sevgilisini ne zaman göreceği hiç belli değildi.

"O zaman güzel bir tatlı yiyelim mi önce?"

"Sanki hayır diyebilecekmişim gibi."

Neşeli bir gülümsemeyle karşılık veren genç oğlan arabayı çalıştırırken Burak bedenini ona çevirdi. "Biliyor musun ilk gideceğim ülkenin nedense hep Amerika olacağını düşünürdüm."

Bulut park ettiği yerden çıkarken ilgiyle başını salladı ve, "Neden ki?" diye sordu. "Herkes oraya gidiyor diye mi yoksa bildiğin tek ülke orası diye mi?"

Burak buna gözlerini devirirken Bulut daha fazla gülmüştü. Onunla yüz yüzeyken uğraşması daha eğlenceliydi şüphesiz ki. Isıtıcıyı çalıştırıp son dereceye getirirken diğer yandan torpidodan küçüğü için yaptığı çikolataları çıkarttı. 

"Al bakalım," onun kucağına bırakırken söylemişti. "Beğenecek misin göreceğiz."

"Tuzlu karışık mı?" Burak paketi açtığında aynen öyle olduğunu gördü ama diğerini kırmamak için ağzına bir parça attı. Yüzünün buruşturmamak için epey büyük bir çaba göstermişti. "Ben bence tatlıyı ve tuzluyu ayrı ayrı yiyeyim."

Bulut buna gülerken elini uzatıp parmaklarını diğerinin uyluğuna yasladı, orayı yumuşak bir hareketle sıktırdı. Bunu herhangi bir şey başlatmak için yapmış değildi sadece o an ona dokunma isteğiyle dolmuş, bir yeri de hedeflememişti. Burak ise nefesi kesilmiş halde oturuyor ve dışarıyı izliyordu. Camdan akan görüntüleri gözlerinin en içlerine kazırken nefesini stabil tutmaya çalışıyor, aklını ve hormonlarını bacağındaki elden uzaklaştırmaya çalışıyordu. Onunla daha ilk günden sevişmeyecekti. Buraya bunun için gelmemişti ki! 

"Çok güzelmiş," dedi kendi kendine, yanından geçtikleri ışıl ışıl dükkanları izlerken. Herkes mutluydu, dertsiz ve telaşesiz görünüyordu. Kalabalıktı ama göze batmıyordu. "Neden burası?"

"Bilmem. Burayı istedi annem. Babam her konuda annemin ağzına bakan bir adam olduğu için o da sorgulamamış ve gidip oturma izni cart curt her şeyi halletti. Keşke bana da sorsalardı. Amerika derdim kesin."

Burak gözlerini devirse de gülüyordu. "Televizyonda hep orayı görüyordum? Olamaz mı? Küçüklük hayalimdi."

"Neyse ki artık iki tane ülke biliyorsun."

"Sen kötü bir adamsın." Burak gülüp ona döndüğünde kısacık bir an göz göze geldiler. "Üç tane biliyorum ayrıca."

Bulut buna tatlı bir kıkırtı bırakıp bu sefer sevgilisinin yanağını sıktırdı. Sevimliydi. Bu beş günün dolu dolu geçmesini umdu. Onu asla sıkmamayı, sadece mutlu etmeyi umdu. 

Oslo Boi [bxb•texting]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin