Herkese merhabalar. Yeni bölüm ile karşınızdayım. Ancak kendime tam olarak güvenerek yazdığım bir bölüm değildi. Bu yüzden sizden ricam, eleştirin. İyi veya kötü ancak ayrıntılı bir şekilde eleştirirseniz o kadar sevinirim ki. Beğenmediğiniz yeri ve önerinizi çekinmeden söyleyin. Ben de kendimi düzelteyim. Yaşasın yaz tatili diyorum ve yeni bölümü de en kısa zamanda yayınlayacağımı söylüyorum. Votelamayı da unutmazsınız umarım :)
Teşekkür ediyorum. İyi okumalar.
Gözlerini açtığında nefes nefese idi kız. Neler olduğunu anımsamakta biraz zorlandı. Sahi neler olmuştu öyle ?
Ancak kendini görmeyi beklediği yerde değildi . Askerlerle dolu bir koğuşta hatta belki birilerinin yatağında uyanmayı beklemişti ama çığlık atarak kendi yatağında uyandı. Ve başında annesi dikiliyordu.
Annesine şaşkın gözlerle baktı. Annesi ise kızına sarılıp teselli etti.
Bu deja vu muydu? Kız sanki bütün bunları daha önce yaşamış gibi hissediyordu.
"Acele et Fiona. Birazdan burada olurlar." deyip kapıyı kapattı ve odadan çıktı annesi.
Kız kendini çok garip hissetmişti. Bütün olanlar rüya mıydı ? Şaşırmakla sevinmek arasında bir yerde kalmıştı .
Hızla yerinden fırladı ve kıyafetlerini giyinip daha annesi evden çıkmadan ona yetişti. Annesi kızının her zaman yaptığı gibi uyuşmak yerine böyle çevik hareket ettiğini görünc şaşkınlıkla gülümsedi.
Ve gün sorunsuzca ilerledi. Askerler alacaklarını aldılar. Kız tıpkı diğer köylüler gibi yapılması gerekenleri yaptı. Kimse itiraz etmedi . Sadece komutan ve yanında Steve diye seslendiği bir asker kıza garip garip bakıp aralarında konuştular. Kız bunu pek de umursamadı. Bir an önce gitmelerini istiyordu. Tıpkı diğer herkes gibi.
Akşama doğru güneşin batmasına birkaç saat kala , sonunda köy tekrar eski haline dönmüştü. Kız ise ormana doğru yola çıkmıştı. Elinde örgü bir sepet vardı ve içine akşam yemeği için bir parça peynir ve kalın bir dilim köy ekmeği koymuştu. Orman her zamankinden daha mı sessizdi ? Belki de sadece kuruntuydu.
Çok geçmeden her zaman buluştukları yere vardı. Her zaman oturduğu kayanın üzerine oturdu ve kurtu beklemeye başladı.
Çok geçmeden çalıların arasından hışırtılar gelmeye başladı. Hışırtılar gittikçe arttı arttı. Ve kızın görmeyi beklemediği bir yüz beliriverdi.
Sapsarı saçları ve şaşkın suratıyla kendisinden en fazla 1-2 yaş büyük bir oğlan çalıların arasından başını çıkarmış kıza bakıyordu. Sadece omuzlarına kadar görebildiği oğlanın üzerinde hiçbir şey yok gibiydi. Kız şaşkınlıkla yerinden sıçradı ve oturduğu kayadan kalkıp birkaç adım geriledi.
"Se-sen kismin ?" diye kekeledi kız. İçinden kendi kendine kızıyordu. "Aferin Fiona. Zaten Kurt'un ormanından hatta çalılarından durduk yere kafasını uzatıp sana bakmaya başlayan çıplak bir çocuğa söylenebilecek en doğru cümle sen kimsindir. "
Çocuğun yüz ifadesi değişmedi. Hala şaşkın bakıyordu . Sanki hayatında hiç kız , hatta insan görmemiş gibi bir hali vardı. Ayağa kalktı ve çalıların arasından sıyrıldı. Artık beline kadar açıktaydı ve üst gövdesi çırılçıplaktı. Kız , altına da bir şey giyinmediğinden şüphelenmeye başlamıştı. Çocuk orantısız ve dengesiz adımlarla kıza yaklaşmaya başladı. Kız geriliyor , çocuk ilerliyordu. En azından altında dizlerinin çok üstünde bir kumaş parçası vardı. Kız bunu görünce biraz da olsa rahatlamıştı ama neden üstüne geldiği konusunda bir fikri yoktu ve açıkçası , dili tutulmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırmızı Pelerinli Kız ( askıda)
Loup-garouBize hep acımasız ve korkunç kurtun Kırmızı Başlıklı Kız'ı tek lokmada yuttuğu söylendi. Aslında öyle bir şey hiç olmadı. Kurt, o zamanlar küçük olan kızı yemedi, merhamet etti. Kızla ilgili başka planları vardı. Onunla bir anlaşma yaptı. Ve kız hiç...