geçer gökyüzünden
sayısız göçmen kuşlar
bir selam gönderirim
selamımın ardına saklanmış bir avuç umut,
dilerim
merhamet edip gönderirler bir selam
ardına bağlanmış iki gram özgürlük ile
ne de cimri kuşlar bunlar
ne selam var,
ne özgürlük...--------------------------------~~~~~~~~~---------------------------------
bölüme adadığım şarkı:
Dario Moreno - Deniz ve Mehtap
--------------------------------~~~~~~~~~---------------------------------
gri gözlü hükümdar bahçesinde sırtını toprak anaya yaslamış sessizce gökyüzünü izlerken ayak sesleri işittiğini düşündü. bahçeye girişin yasak olduğunu tüm saray bilirdi iyice paronayak hale geldiği kanısına vararak bu tuhaf fikri defetti. tekrar uzandığı yerde gözlerine birer perde indirirken pek de bir şey düşünmüyordu o an. sadece sevgilisi... elleri kolyesine sarılı bir biçimde fısıldadı:
"özlem denen bu meretin bu denli acı verdiğini bana niçin hiç söylemedin? niçin hiçbir şeyi saklamayan sen bunu benden sakladın? çok zor sevgilim..."
birkaç gözyaşı çoktan yanaklarında kendilerine çizecek yol bulmuşken bu defa kendisine seslenildiğini işitti. arkasını döndüğü anda ise dostunu karşısında buldu. şaşkınlık ile dostuna bakarken onun asla girmem dediği bu bahçeye adım atmasını sağlayan nedenin kendisi için ne denli tehlike arz ettiğini düşünmek için henüz erkendi. onun gözlerine baktığında ise işlerin hiç de düşündüğü gibi erken olmadığını fark etti. anlaşılan başı ağrıyacaktı...
"fortem'in ordusunun sınır kapısına yürüdüğü haberini aldık. 27.000 kişilik bir ordu olduğunu söyledi haberciler. hangi orduyu hazırlayayım?"
sessizlik...
"dostum...
"zamanı geldi. akademiye haber gönder. sadece 270 omega istiyorum. en iyi eğitilmiş olanlardan olmasına dikkat etsin. ilk 270'i benimle gelecek."
"emin misin?"
"4 yıldır bunu bekliyorum. sence de artık yetmez mi?"
dostunun gözlerinde çakan şimşeklerin çok daha belirgin olanlarının kendi gözlerinde nüfuz ettiğini biliyordu. sonunda adımlarını daha hızlı ve kararlı atma olanağı bulmuştu. hızlı adımlar ile bahçeden çıkarken, dostu ondan ayrılarak akedemiye önden haberci gönderirken ya da akademiye giderken hiçbir şekilde aralarına kelimeler sızmadı. tüm yol boyunca gözleri yolda lakin zihinleri farklı noktalarda idi. ya da aynı kişiyi farklı hisler ve anılar ile yâd ettiler. akademinin kapısına geldiklerinde ise aracı henüz durdurmuş dostu sessizlik yeminini bozdu:
"bugün planlarımız başarısızlık ile dahi sonuçlansa vazgeçmeyeceksin! bu yola onun hayallerini gerçekleştirmek için çıktık gerekirse binlerce defa yenileceğiz tamam mı?"
sesi sert lakin duygu doluydu. onun da tıpkı kendisi gibi 'onu' nefes aldığı her saniye özlediğini biliyordu. özlemleri farklı olsa dahi acıları benzerdi. çekilen ızdırap he ikisi için de bakiydi. cevap vermek yerine aracın kapısını açarak adımlarını akademiye yönlendirdi. kelimeleri kullanacak takati yoktu. dostunun aksine onun kaybetme lüksü yoktu. ne kadar erken bitirirse o kadar erken kavuşurdu huzuruna. kendisi kapıya varamadan sert adımlar ile karşısında beliren dostunun öfkesinin nedeninin hangisi olduğunu kavrayamadı zihni. cevap vermeksizin arkasını dönüşü mü yoksa vazgeçmek dediği anda gözlerinde görmek istediği reddedişi görmemesi mi? o kapıyı açmış çoktan sert adımları ile akademiye adımlarken düşüncelerinin sadece kendisini boğmayı bırakmış dostunun da ızdırabına sebebiyet verdiğini fark etti. onun da tıpkı kendisi gibi acı içerisinde kıvrandığını niçin her defasında unutuyordu?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Terra Spei
Fanfictionzarif ve daima eşsiz yüzükler ile süslediği ellerini kir ve çatlaklar ile dolu avuçlarıma bıraktı, titriyordu. yüreğine sıkışmış korkuyu görmek için uğruna hiç düşünmeden canımı vereceğim gözlerine bakmama hacet yoktu. efsununda kaybolduğum dudaklar...