Amane ağlıyordu. Okuduğu kitap yüzünden. Kitap istediği sonla bitmeyince çok üzülmüştü. Kitaptan kolay etkilenen biriydi çünkü. Ama bir gün değil, haftalarca ağlıyordu. Ve bu, kardeşi Tsukasa'yı rahatsız ediyordu. Bundan dolayı bir gün, Amane ağlarken odaya girmeye karar vermişti. Elinde birkaç kağıtla. Kapıya üç kez vurup seslendi: "Amane~, içeri girebilir miyim?". İzin verdiğini duyunca yavaşça kapıyı açtı. Kapının arasından gözlerini içeri dikti:-Amane?
Amane buğlu sesle yanıtladı:
-Sorun yok. Rahatsız olma.
Cevap vermedi. İçeri girip kapıyı arkasından kapattı. Ellerini arkadan birleştirmişti. Amane'nin yanına ağır adımlarla yürüdü. Yorgun olduğu için ayılmak adına yüzünü yıkamıştı. Bundan dolayı nemliydi yüzü. Amane yer yatağında, yorganı başına kadar çekmiş, sessizce ağlıyordu. Karşısına geçip oturdu.
-Amane.
-Ne oldu? Çözemediğin bir soru mu var?
-Hayır.
-Ne istiyorsun?
-...
Kısa süre bekledi. Cevap vermeyince Amane, yorganı indirip gözünün görünmesini sağladı. Kardeşine göz gezdirdi. Başını eğmiş, üzgün biçimde yere bakınıyordu. Yorganı indirip yatakta doğruldu. Niye bu kadar üzgün olduğuna anlam veremedi. Biraz daha izledi. Ellerini dizlerinin üzerine koyup yumruk yapmıştı. Dudağını sıkıştırmış, kaşlarını çatmıştı. Gözlerinin dolmaya başladığını görünce aniden kardeşini omuzlarını kavradı. Hızlı davrandığı için sarsılmıştı kardeşi. Kaşlarını kaldırmış, titreyen gözleriyle gözünün içine bakıyordu. Bu görünüşü... Amane'nin kalbine dokunmadı değil.
-Tsukasa? Ne oldu? Niye ağlıyorsun? Kim üzdü seni??
Tsukasa buğlu bir sesle konuştu:
-Amane ağlıyor...
-Hayır hayır hayır ağlama. Ağlarsan ben de ağlarım.
Gözünü kıstı. Gözyaşı akmaya, yanağından taşmaya başlayınca sıkıca kardeşine, Tsukasa'ya sarıldı. Sırtını sıvazlamaya başladı. Kardeşi de sıkarak tutuyordu bedenini. "Amane... Ağlama." dedi. Gözleri dolmuştu şimdi. İstemeden kardeşini üzmüştü. Kendine sinirlendi.
-Ha. Yedin yiaw. Nige aglion?
-Tsukasa?
Kardeşini bıraktı. Yüzüne bakındı. Pek de ağlıyor gibi görünmüyordu. Şaşırdı buna. Kardeşi "Niye ağlıyorsun ki?" deyince sessiz kaldı. Gülmeye, dolmuş gözleri taşmaya başladı. Elinin tersiyle gözyaşlarını silmeye başladı. Alaycı bir ses tonuyla konuştu:
-Tsukasa, sinirimi bozuyorsun. Kalkmam için mi yaptın bunu?
-Kıpırdama.
Tsukasa, kardeşinin bileklerini narince tuttu. Yavaşça kollarını indirdi. Yanağını okşadı. Eli ıslanmıştı Amane ağladığı için. Fark edince sessiz kaldı. Sadece izliyordu Amane. Kardeşinin o ışıl ışıl gözlerini, pembeleşmiş yanaklarını. Yüzüne yaklaşınca irkildi. Kısık gözüyle Amane'nin yüzünü süzüyordu. Çoğunlukla gözyaşlarına bakıyordu aslında. Onun yüzünden ağlıyordu çünkü. Dudağını gözüne yaklaştırınca refleks olarak gözlerini kapattı. Kardeşi gözünü, yani göz kapağını öptü. Ardından göz yaşlarını yalamaya başladı.
-Tsukasa, yapma. İçimi tuhaf bir his kaplıyor.
Bunu duyunca geri çekildi. Sessiz, usulca. Fakat yüzünden değil, gözünden uzaklaşmıştı. Alınlarını değdirip ellerini tuttu. Birleştirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LANETLİ KAN 『Tʂυɱαɳҽ』
Bí ẩn / Giật gânArdı kesilmeyen cinayetler, mağdurlar, fakirler... Hepsi bir kişinin eseri miydi? Hayır. Binlerce kişinin? Gördüğü tek şey o kandı. Merak ediyordu. Onu görmek istiyordu. Kanın kaynağını, geldiği yeri. Yarı karanlığın içindeki kişiyi. Belki psikoloj...