Zincir

49 6 0
                                    

Bir duvarın arkasına saklanan biz, Yeosang'ı izlemeye başlamıştık. Boşluğa doğru ilerleyen Yeosang lidere yaklaştığında, lider konuşmaya başlamıştı. "Sen kimsin? Burada sadece ben ve kendim varım, sen kimsin? Buraya bizden başka kimse giremez, sen kimsin? Buraya girmeye nasıl cüret edersin!" hepimiz korkmuş bir şekilde olanları izliyorduk. Yeosang'ın kendini ele vermesi hepimiz için çok tehlikeli olurdu. "Halazia, ben Halazia'yım. Dünyayı kurtarmaya geldim." dedi Yeosang. "Halazia?" demişti lider. "Dünyayı kurtarmak mı? Kimse bizi aşamaz, cesaretin varsa gel de kurtar." Liderin bu sözünden sonra sanki emir verilmiş gibi tüm maskeliler Yeosang'ın üstüne koşup çekiştirmeye başlamıştı. "Bu yaptığınız yanınıza kalmayacak!" diye bağırmaya devam eden Yeosang'ı en sonunda bayıltarak götürmüşlerdi. O an korkudan buz kesilmiştim. Yeosang'a olanların sorumlusu bendim, kaptan olarak ben gitmeliydim. Şuan sadece 2 seçeneğimiz vardı. Ya hazır adamlar gitmişken boşluğa gidecektik ya da Yeosang'ı kurtaracaktık. Kaptan olarak arkadaşlarım her zaman önde gelirdi. Herkesi toplayıp Yeosang'ın peşinden gitmemiz gerektiğini söyledim. Doğal olarak kimse de karşı çıkmamıştı.

Peşlerinden giderken, Yeosang'ı çatıya çıkardıklarını görmüştük. Adamlar dağılınca elimle diğerlerine işaret verdim ve biz de çatıya çıkmaya başladık. Yeosang'ın yanına ulaştığımızda boşlukta havada duran bir küreye zincirlenmiş olduğunu gördük. Bizi gören Yeosang, "Yaklaşmayın!" diyerek üstümüze doğru yürümeye başladı. "Ben Halazia'yım, bana bir şey olmaz!" Zircirler çok sert olduğundan onu kurtarmamızın hiçbir yolu yoktu. "Bırakın artık denemeyi. Zincirler zaten çok uzun, aşağı inemesem bile çatının çevresini dolaşabilirim. Sabah karanlığı içine çeken şey, anladığım kadarıyla bu küre. Dünyayı kurtarmak istiyorsak, bu küreyi ortadan kaldırmalıyız. Anladınız mı?" Hepimiz başımızla onayladıktan sonra aşağı inmeye başlamıştık. Şuan bundan başka çaremiz yoktu, Yeosang'a güvenmekten başka çaremiz yoktu.

Aşağı indiğimizde tam dışarı çıkacakken, gardiyanın ortalıkta dolaştığını gördük. Binanın boş bir odasına girdik ve bir şeyler düşünmeye, planlamaya başladık. Odanın bir köşesine mikrofon koyup olanları dinleyecek, gerektiğinde de bu mikrofondan birbirimizle haberleşebilecektik. Ben içeride mikrofonu yerleştirirken, Seonghwa ve Yunho kapıda nöbet tutuyordu. Yeosang gibi onları da kaybetmemek için işimi sessizce halletmeliydim. "Kahretsin, Hongjoong çabuk ol!" "Evet Yunho haklı, lütfen daha hızlı olur musun kaptan?" "Deniyorum, kapıyı biraz daha tutun lütfen!" Elimden geldikçe hızlı olmaya çalışsam da kabloları saklayacak yer bulamıyordum. "Hongjoong geliyorlar." "Ne?!"

нαℓαzια | ATEEZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin