24 Haziran Çarşamba

191 15 5
                                    


Sonunda iple çektiğim yaz tatiline ve İzmir'e kavuştum Ama bir aile faciasının da tam göbeğine düştüm! Yine lafa sonundan başladım galiba.

Efendicağızıma söyleyeyim, okullar tatil oldu ve biz cümbür cemaat; yani anneannem, dedem, annem ve ben İzmir'e, Defne Teyzem güzel.)

Malum aile muhabbetlerinden sonra bizim "süslü," yani sevgili kuzinim Sırma anlamlı bakışlar atarak sessiz bir el işaretiyle beni odasına çağırdı.

"Ne var, Sırma? Ne bu gizlilik?"

"Gel, gel," diye fısıldayarak kolumdan tutup beni içeri çekti ve oda kapısını sıkıca kapadı. Sonra da, "Otur karşıma," diye buyurdu, kâküllerini eliyle geriye atarak.

Yatağının üstünde karşılıklı oturduk. Neler söyleyecek diye merakla bekliyordum. Yastıkları oraya buraya iterek, kuluçkaya yatan tavuklar gibi yerine iyice yerleşti. Eyvah, bu uzun süreceğe benzer, diye geçirdim içimden ama bir şey demedim tabii.

"Sana bomba gibi bir haberim var." "Patlat öyleyse..."

"Hem de kiminle ilgili biliyor musun?"

Sırma her zaman olduğu gibi işin tadını çıkarıyordu. "Kiminle?"

"Ama bak söz vereceksin, kimseye söylemek yok."

"İlk işim buradan çıkıp kapı kapı dolaşarak senin anlattıklarını yaymak olacak. Yani sen de..."

"Tamam, tamam ama yine de söz ver, kimseye, hele de ailedekilere tek söz etmek yok." "Off Sırma, seni duyan da beni ağzı gevşek biri sanacak."

"Söz ver."

"Pekâlâ, söz."

"Konu, Zeynep'le ilgili."

Bu kez gerçekten meraklanmıştım. Ne olabilirdi Zeynep'le ilgili bu büyük sır? "Artık şunu anlatsan," dedim sabırsızlanarak.

"Aslında tam olarak Zeynep'le ilgili değil. Onun bir ablası var. Adı, Nilgün. Şu sıralar Amerika'da eğitim görüyor.

Onunla ilgili." Azıcık da olsa düş kırıklığına uğramadım desem yalan olur. Bana ne Zeynep'in hiç tanımadığım ablası Nilgün'den.

Sırma ise anlatmaya koyuldu. "Nilgün Abla'dan bir mektup gelmiş. Ve bu mektup bir bomba gibi düşmüş ailenin ortasına, çünküüüü Nilgün Abla orada bir Amerikalıya âşık olduğunu, birbirlerini sevdiklerini ve de evlenmeyi düşündüklerini yazıyormuş."

"Vay be..."

"Yaaa..." Sırma benden aldığı tepkiden pek bir mutlu olmuştu; devam etti gözlerini süzerek. "Çok büyük bir aşk anlayacağın."

Zaten oldum olası aşk hikâyelerine bayılır.

Bir an sessizce birbirimize baktık. Ben duyduklarımı sindirmeye çalışıyordum. "Peki," dedim. "Ailesi ne demiş?"

Sırma bir parça daha yerine yerleşerek sözlerini sürdürdü. Mest olur bu kız böyle şeylere, mest. "Aile ikiye bölünmüş vaziyette. Nilgün Abla'nın bir yabancıyla evlenmesine kesinlikle karşı olanlar ve dur bakalım, kızımız gelsin, onunla bir konuşalım, diyenler şeklinde..."

Öyle bir anlatışı vardı ki, dayanamayıp sordum. "Bütün bunları sen nerden biliyorsun?"

"Zeynep'ten tabii ki," diyerek omzunu silkti ve devam etti. "Şu anda Zeyneplerin evinde sanki cadı kazanları kaynıyor. Ne kadar akraba varsa gelen gelene... Zeynep'in yaşlı bir halası var. O, 'Ben size demedim mi, oralara kızı yollamayın, olacağı buydu,' diye Zeynep'in annesine çıkışıp duruyormuş. Bir de büyük teyze var, o da gelip gidip, 'Kızı kendi haline bırakırsan ya davulcuya varır, ya zurnacıya, diye söyleniyormuş. Babaannesiyse, 'Gördün mü başımıza gelen felaketi,' diye oturduğu yerde dizini dövüp iki yana Zeynep, 'Evimizin tadı tuzu kaçtı,' diyor."

Kendi Ayakları Üstünde Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin