~ Aklın kalbe yenilgisi ~

8.5K 891 3.7K
                                    

(Jisung'dan)

Yalnız olmanın bile zayıflık sanıldığı şu lanet dünyada öyle anlar vardır ki sizi ilk terk edenler, asla ummadığınız insanlar olur. Ve yine o insanlardan aldığınız bu darbeler sizi yalnızlığa zorlar.

Fakat bu gecenin sonunda, bu acınası hayattan öğrendiğim bir şey varsa o da yalnız kalmanın zayıflık olmadığıdır. Asıl zayıflık bağlanmaktır. İnsanlara bağlanmak ve gücü onlarda aramak, mutluluğu ve huzuru onlarda bulmaya çalışmak...

Bildiğim bir şey varsa o da şudur ki, aldığım her şiddetli darbede yaşadığım ağır yıkımlar beni kalbimden ettikçe, ben mantığıma daha çok bağlandım. Bu da bakışlarımın daha sert, duruşumun daha dik ve attığım adımlarımın daha sağlam olmasını sağladı.

Belki beni fazlasıyla değiştirdi ve belki de bugün fark etmesem de kalbimden uzaklaşmak beni, gözlerimin önüne konulmuş gerçekliği göremeyecek hale getirmişti. Fakat bu benim suçum değildi. Bunun sonuna kadar arkadasındaydım.

Ve and içtim. O havuzdan çıkar çıkmaz akıttığım her bir damla gözyaşı için yangınlara sebep olmaya ant içtim.

Bundan sonra hayatımda beni yağmurda bırakan herkesi o yağmurun altında ateşe vermeye yemin ettim.

"İhaleye kadar sabretsinler Chan! Şimdi New York'a gidecek durumda değilim. Çok istiyorlarsa ortaklıktan vazgeçebileceklerini söyle. Ayrıca beni boşuna çağırıyorlar. Önüme dünyaları da serseler o ormanı kimseye satmayacağım. Bu son kararım. Onlara aynen böyle ilet. Ayrıca şimdi iş konuşmanın sırası degil. Sonrasında durumlara bakıp toplantı tarihini yeniden değerlendiririz."

Boğuk ses tonu kulaklarımda yankılanırken zar zor açtığım gözlerimi birkaç saniye öylece beyaz tavana diktim. Odamda değildim. Daha uyanır uyanmaz fark etmiştim bunu. Beynimde sert ve bıçak kadar keskin bir ağrı vardı.

Geceden kalan ve gerçek olmamasını dileyeceğim onca olay gözlerimin önünden geçerken hayatımın en berbat ikinci gecesini geçirdiğimi ancak şu saniyelerde idrak edebilmiştim.

Ellerim uyuşmuştu. Sanki kırk tonluk bir yükün altında ezilmişçesine bir ağırlık üstümdeydi. Burnuma dolan tanıdık koku ve uyandığım andan beri kulaklarımdan düşmeyen sesi nerede olduğumu az çok tahmin etmemi sağlamıştı.

En son onun kolları arasında titrediğim anlar zihnimde belirirken az çok kendime gelmiş olmanın etkisiyle yattığım bir tüy kadar yumuşak ve rahat yataktan kalkıp bacaklarımı zemine doğru sarkıttım ve ellerimi yumuşak yatağa yaslayıp istemsiz bir merakla etrafımı inceledim.

Üzerimde onun eşyaları vardı. Buram buram kahve korkuyordum ve yorgunluğun yanında bir de bundan dolayı bedenim ağırlaşmıştı. Hasta hissediyordum ama burada kalmak istemeyecek kadar da kendimdeydim.

Gecenin bir yarısı olmasından mı yoksa her şeyin fazla karanlık renklerde olmasından mı kaynaklı bilmiyorum ama benim odama nazaran çok fazla boğucu gelen bu dolu dolu para kokan lüks yatak odası duvar boyu pencelerinin sunduğu manzara sayesinde çok da yüksekte olmadığımızı gösteriyordu.

Benimkinin neredeyse 3 katı olan bu gereksiz geniş odayı incelemektense tam karşımda yine bir oda uzunluğunda olan balkonda telefonda konuşan bedene bakmayı tercih etti.

"Bilmiyorum halletmeye çalışacağım. Boşver sen bunları. Felix nasıl?"Duyduğum isimle anında kaşlarım çatılırken kalbimin sızısı boğazımda büyük bir yumru oluşturdu.

"Dert etmesin. O çocukta şeytan tüyü var. Hiçbir şey olmaz. Bir iki güne alır Peter'ın gönlünü. Hem.. Peter herkesi siler de ona gücü yetmez. Felix onun her şeyi. Felix de bunun farkında. Sen onun için değil asıl kendin için endişelen. Bakalım Peter'ın gözüne girebilecek misin?"

SOKAK LAMBASI • MinsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin