skam france -
aristo and dante discover the secrets of the universe -
silhouette by caleb hearn -taehyung restorana doğru adımladığı sırada çektiği nefesini soluyup boynunu sağa ve sola döndürerek kıtlattı. adamı tüm gece araştırmıştı, sevdiği şeylere karşın hareketlerle randevunun başarısız geçmesini kolayca sağlayabileceğinin farkındaydı.
girişteki kadına paltosunu verdiği sırada kadının şaşkın bakışlarla onu süzmesi taehyung'a ne kadar doğru bir seçim yaptığının kanıtıydı.
üzerinde gri, sade eşofman takımı vardı. jeon jungkook'un ciddiyete önem verdiğini duymuştu, özellikle böyle lüks bir mekanda eşofman giyerse onun randevuyu çabucak bitireceğini düşünüyordu.
girişte duran başka birisi taehyung'un ismini sorup rezerve edilen masayı işaret etti. "o adam," dedi taehyung deri koltukta başını arkaya atıp elindeki beyaz şarabı bitmekte olan jungkook'u göstererek. "ne zamandır bekliyor?"
"yaklaşık olarak bir saat on dakika gibi bi' süre."
taehyung sarı saçlarını eliyle karıştırarak sırıttı ve masaya doğru yavaş adımlarla ilerlese de yakınlaştığı an zıplayarak jungkook'un karşısına oturdu. "oğlum arkadaşımı ısırdı, saatlerdir ona uğraşıyorum kusura bakma." diyerek alt dudağını sarkıttı taehyung.
jungkook zıplama sesiyle aniden karşısına baktığında böyle birini beklemediği aşikârdı. kendisinin aksine takım elbise değil, eşofman takımı giymişti. doğallığına ve güzelliğine odaklanmaktan dediğini biraz geç algıladı. "bir saniye, oğlun mu var?"
adamın yüzüne odaklanan hayran bakışlarına içinden lanet etti taehyung. pes etmek yoktu, illa ki bu randevuyu cehenneme çevirecekti. "hm hm, çok yakışıklı küçücük oğlum var. senin için sorun mu?" diyerek diliyle dudaklarını ıslattı. oğlu diye kastettiği, köpeği yeontandı fakat jungkook'un bilmesine gerek yoktu.
jungkook yerinde dikleşerek garsona eliyle önceden ayarladığı yemekleri getirmesi için işaret etti. "çocuğunun olması inan ki sorun değil jimin, çocukları severim."
taehyung gergince yerinde kıpırdanarak elini çenesinin altına koydu. "fazla bekledin, değil mi?" jungkook elini boynuna götürüp "bir sebebin varmış. sonuçta şu an buradasın." dedi cezbedici gülümsemesiyle.
hızla kaşlarını çatıp başını arkaya çevirdi taehyung. bu adamın kendisini gördüğü an gitmesini beklemişti, şimdiki tavırları planının ters gitmesine yol açıyordu. jungkook taehyung'un gerginliğini hissettiğinde -ki heyecandan olduğunu düşünüyordu- "mesleğin ne?" diye ortamı yumuşatmak adına ilk tanışmalardaki klasik sorulardan birini ortaya attı.
onu araştırmadığı sorduğu sorulardan belli oluyordu. jimin, sevgilisinin yazılımcı olmasını fırsat bilip randevulardan önce birkaç sitede fotoğrafını silip, kendisinin bilgileri yerine farklı bilgiler giriyordu.
taehyung aklına gelen en uçuk fikirle, "seks terapisti." diye cevapladı karşısındaki adamın sorusunu. jungkook hiç bozuntuya vermeden başıyla onayladı ve aynı soruyu kendisi için yanıtladı. "avukatım fakat şu sıralar küçük bir izindeyim."
bunu elbette biliyordu taehyung. özel avukatlığını yaptığı şirket babasınındı hatta ve kaybettiği davaların sayısına bakılırsa tecrübeli avukatlardan olduğu anlaşılıyordu.
masaya yemeklerin gelmesiyle garsona doğru döndü taehyung. "seninle önceden tanışıyor olabilir miyiz? çok yakışıklısın, tanışsaydık hâlâ konuşuyor oluyorduk gerçi."
garson utangaç gülümsemesini saklamaya çalışıp başaramayınca taehyung elindeki kalem ve kağıdı alıp jimin'in numarasını yazdı. kimse çapkın birini hayatında istemezdi. garson yanakları kızarmış şekilde masadan uzaklaşırken, taehyung arkasından "lütfen ara!" diyerek bağırmayı ihmal etmedi.
jungkook elindeki çatalla tabaktaki karideslerden birini ağzına atmadan önce "yakışıklı erkekleri seviyorsun." diye mırıldandı. taehyung usulca başını salladı. "özellikle çekici olanlar."
jungkook başını kaldırıp taehyungla göz teması kurmaya çalıştı, sadece çalışmıştı çünkü taehyung bardağına şarap doldururken göz teması kurmaktan oldukça uzaktı. "ben çekici değil miyim?"
taehyung bu soruyu hiç beklemediğinden aniden hıçkırarak gözlerini büyütmesi bir oldu. "bunu neden soruyorsun?" jungkook omuz silkerek deri koltuğa yaslandı. "merak ettim. doğrusu, eğer çekici bulsan daha samimi davranırdın az önce garsona davrandığın gibi."
çekiciydi, görüp görebileceği en çekici insanlardan biriydi ancak bunu söylerse ikinci randevu otomatik olarak ayarlanmış olurdu. "nasıl desem jungkook... pek benim tipim değilsin. dövmeli erkekler her ne kadar ekstra çekici gelse de sana yakıştığını düşünmüyorum." dese de gözlerini kaçırması yalan söylediğinin kanıtıydı. lâkin jungkook bunu anlamamıştı, orası ayrı.
jungkook sessiz kalmayı tercih edip yemeğine devam etti. taehyung stresten dudağını ısırırken bunların yalan olduğunu söylememek için zor duruyordu, kırıldığı çok belliydi ve her şeye rağmen ılımlı olan tarafı düşen moraliyle kaybolmuştu.
taehyung kendisinden beklenmeyecek bir şey yaparak elini jungkook'un eline koyarak kendisini dinlemesini sağladı. "özür dilerim. bugün iyi hissetmiyorum, etrafımdakilere de aynısını hissettirmeye meyilliyim sanırım." diye pişman dolu sesiyle konuştu.
jungkook dudaklarının yana kıvrılmasıyla elinin üzerindeki ele bakarak "park jimin, düşündüğümden fazlasıyla farklı birisin, bunu anlamaya başlıyorum." dedi. taehyung sarsılmışcasına az önce yaptığının farkına vararak ağzında küfür mırıldanıp elini hızla çekti. "randevuyu sikine takmadığını söylemiştin."
"ama tanımaya özen göstereceğimi de söylemiştim," diyerek taehyung'a doğru eğildi. "ve tanımaya yavaştan başladım."
taehyung geri çekilerek elinden geldiğince konuyu kapatıp, değiştirme odaklandı. "kimseyle çıkmamışsın? böyle mi tavlıyorsun insanları?" jungkook elindeki yüzüklerden birini düzelterek "kimseye yalan söyleme borcum yok. okul zamanında derslerime odaklandığımdan vakit bulamadım, şimdiyse eğer sevgilim olursa işimden ona ilgi veremeyeceğimi bildiğim için tercih etmiyordum." dedi sakin bir sesle.
taehyung yine jungkook'un eline temasta bulunup işaret parmağındaki yüzüğü alarak kendisine taktı. "şimdi ne değişti?"
ona en yakışacak yüzüğü aldığını düşündü jungkook. şimdiden jungkook'un gözünde tapılası biriye şekil vermişti taehyung. sorusuna yanıt olarak "kendi isteğimle değil randevular zaten, annemin ve babamın isteğiyle fakat şu andan itibaren kendi isteğimle olduğunu söyleyebilirim." deyince taehyung yine hıçkırıp kaşlarını çattı.
"bana aşık olduğunu söyleme jungkook," diye alayla mırıldandı. "tamam, eşsiz bir güzelliğim olduğunun bende farkındayım ama daha yarım saat geçti."
"jimin, kendini gözünde o kadar büyütmemelisin."
"bana iltifat eden sensin?" diye parmağındaki yüzükle oynayarak konuştu taehyung. acilen bu restorandan çıkmazlarsa ikinci randevu kesinleşecekti, ve böyle olunca da arkadaşını yanlışlıkla evlendirmiş olacaktı.
jungkook'un konuşmasına engel olup ayağa kalkıp masanın kenarına kalçasını yasladı. "gidelim mi? oğlumun mamasını vermedim."
o da ayağa kalkıp doğrudan çıkışa ilerleyince, taehyung peşinden koşarak "parayı ödememiz gerekmez mi?" diye mırıldandı. "şirkete bağlı restoran." dedikten hemen sonra kendi paltosunu giyip diğerini taehyung'a uzattı.
"seni bırakmamı ister misin diye sormamalıyım herhalde."
taehyung arabasına hızlıca ulaşıp kapısını açtığı sırada "öğrenmene sevindim." dedi yüksek sesle.
olmuyor duz yazi ya
ŞİMDİ OKUDUĞUN
don't get the deal, tk
Fanfictiontaehyung, arkadaşının randevularına gidiyordu. 𝟏𝟎𝟏𝟐𝟑