Yeni bir kitapla sizinleyim. Konusu çok içime sindi ve ilerisi için güzel şeyler planladım. Zamanla beni ve kurgularımı tanıyacaksınız, umarım. Oy atmayı ve yorum yazmayı unutmayınız))
"Doğum günün kutlu olsun Marat"
Küçük kekin üzerindeki bir tanecik muma baktım "Üfleyecek miyim?" dedim, solgun sesimle. "Evet ama önce bir dilek tut içinden" dedi. Dilek demek, ne hoş. Gözlerimi kapadım, yıllardır Tanrı dan yalvardığım tek duamı içimden geçirdim.
'Lütfen, Tanrım kimsesiz bıraktığın kulunu hatırla'
Gözlerimi açıp mumu üfledim."İlk doğum gününü ben mi şimdi kutladım?" kafamı salladım. Yıllarca doğum günümün kutlanmasına izin vermemiştim ama şimdi ilk ve sanırım son kez doğum günüm kutlanıyordu.
"Neden mutlu olmadın?" gözlerine baktım "Erdem biliyorsun, sorma" kafasını eğip "Biliyorum ama birazcık da olsa seni mutlu görmek istiyorum, Marat"
Üzülüyordu halime, tıpkı benim gibi "Yaşım doldu Erdem, bu yurtta daha fazla beni tutmazlar, farkında mısın?" dedim.
Ellerindeki keki masaya bırakıp, ellerime uzanıp tuttu "Mutlu olacağın yerde ne diye üzülüyorsun? Bu yurtta neler yaşadık, bi sen, bi ben biliriz. Kaç kemiğimiz kırıldı, tek tek saymadık mı?"
Kafamı sağa sola salladım "Anlamıyorsun" ellerimi çekip ayağa kalktım."Git Marat, her zamanki gibi, git" arkamdan söylediklerini acıyla kabullendim.
Ben hep kaçmayı seçmiştim, şimdi de olduğu gibi. Dediklerinde haklıydı, bu yurtta hiç güzel anılarımız olmadı. 16-17 yaşındaki çocukların, küçük çocuklara yönelik eziyetleri vardı.
Şiddet burada normal karşılanırdı. Bizim gibilerin konuşmaları dahi normal değildi. Küfürlü, şakalarımız bile elliy idi. En ufak şeye sinirleniyorduk. Büyüklerin, küçükleri dövmesi için bir sebebi olması gerekmiyordu bile.
Büyük çocuk bir yerden fırça yemiştir, acısını bizden çıkarıyordu. Bakıcılar da öyle. Evde bir sorunları vardı, gelip acısını bizden çıkarıyorlardı. Ağzını açıp tek bir kelime dahi edemezdin. Çünkü seni büyük çocuklar dövdüğü zaman yöneticiye gidip şikayet edemiyorsun. Şikayet ettiğin zaman, müdür diyor ki döven çocuğa
"Bak az bile yapmışsın, bana şikayete geliyor, iyi dövememişsin"
Biz böyle yetiştik işte. Ama benim derdim bu değildi, burası ne kadar kötü olsada gideceğim ev buranın yanında hiçbir şey kalırdı. O eve gitme düşüncesi bile korkutuyordu.
Serin havada üzerime bir şey almadan bahçeye çıktım, yıllarca dibinde oturduğum ağcın yanına gittim, üzerindeki oyuklarda parmaklarım istemsizce gezdi, Erdem ile ismimiz yazıyordu, hafif bir tebessümle yere çöktüm.
Göz yaşlarım akarken gülümsememi silmedim. Canım çıkacakmış gibi hissediyordum. Son zamanlarda fazla stresten diyip geçsemde, hayatımda ilk defa böyle bir şey yaşıyordum. Bu garip duygu felaketin yakın olduğunu hissettiriyordu. Yorgunluktan uyuya kaldığımı, güvenliğin beni uyandırmasıla anladım. Karanlık gök yüzüne bakıp, içeri geçtim.
Uyumaya hazırlanan çocukları izledim, yüzlerindeki yara izleri ve gözlerindeki donukluk her birinde vardı.
Odama geçip yatağımın içine girdim, bir kaç kişi harici herkes yatağına yatmıştı. Bir kaç saat sonra, herkes uyumuştu, yan tarafımdaki yatağa baktım. Bana dargın uyusun istemiyordum, yine yanlışlıkla onu üzmüştüm.
Neden böyle bir insan olmak zorundaydım, sevilmesi zor bir insan. Sırtı dönük bedene fısıltıyla "Özür dilerim" dedim, yaşlarım yastığımı ıslatırken, iç çekim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Obsesyon -Gay
Teen FictionDünyanın karanlık yüzünde yetişen, Kubilay ve hayatı boyunca küçük bir mum ışığına muhtaç kalan, Marat' ın hikayesi. •Eşcinsel konulu bir hikayedir.