3.Bölüm "AÇ KARGALAR"

32 4 39
                                    

Marat annesinin vefatını daha kabullenememişken, onun tüm ölüm işlemelerinin peşinde koşuşturmuştu. Elindeki üç kuruşla mezarını satın almış, kendi elleriyle annesinin soğuk bedenini yıkamıştı.

Tek başına cenaze namazını kılmaktan hiç gücenmemişti. Tabutunu Erdem ile taşımış, ilk toprağını atmıştı. Gül kokulusunu yaşlar içerisinde uğurlamak zorunda kalmıştı.

Hayat hiç bu denli acıtmamıştı canını. Küçük yaşta olgun olmaya zorlamıştı onu imkanlar, her şeye rağmen gülümsemişti. Çevresindekiler olgunluğunu ne zaman övseler, asla dediklerini iltifat olarak algılamazdı. Lakin bunun altında çok daha derin acılar vardı.

Marat normal çocuklarının oynadığı oyunları da oynamazdı. Çünkü ona özel, küçük 'hayat oyunları' bahşetmişti Tanrı.

Ayrıcalıkları vardı, kimsenin istemediği 'ceza çeken', ebe olamayı kabullenmiş, gözleri bağlı birilerini arıyordu. Sarıldığı her kişi ise onu tekmeleyip, oyubozanlık yapıp kaçıyordu.

...

"Babana benzeme, oğlum"
"Babana benzeme"

Kulaklarımda çınlıyan annemin sesi, sürekli kendini tekrarlıyordu. 8 yaşındaki bana söyledikleri, aklıma kazınmış, unutamamıştım. Misafir gibi oturduğum, sözde evim olan yere baktım.

Sürpriz olsun diye köşe bucak temizlemişti, Erdem. Yüzüme beklentiyle bakan çocuğa zorlukla tebessüm edip "Teşekkür ederim" dedim, kısık bir sesle.

"Lafı bile olmaz" dedi mutfaktan çıkan Alişan. Günlerdir Erdem gibi, o da benim için çabalıyorlardı. "Sofra hazır, hadi masaya" Erdemin uzattığı eli tutup ayağa kalktım. Masaya oturduğumda tanıdık çatal, bıçaklarla yutkunamadım.

"Evdeki çoğu şey çürümüştü ama bazı şeyler halen sapa sağlam" Erdemin söylediklerine kafamı salladım. Zorlukla yediğim bir kaç lokmadan sonra, ayağa kalktım "Ben biraz bahçeye çıkacağım" arkamdan seslenselerde umursamadım.

Dışarı çıkıp ağaçların dibine oturdum. Aklıma yurtta kaldığım zamanlarda, sürekli dibinde oturup, uyuya kaldığım ağaç geldi. Sanki üzerinden yıllar geçmiş gibiydi o günlerin.

Daldan, dala konan aç kargaları izledim, kasvetli havaya çok yakışıyorlardı. Çıplak ellerime değen damlalarla gülümsedim, bulutlar ağlıyordu. Ne gökyüzü, ne de yeryüzü kabullenebiliyordu olanlara. Gözlerimi sıkıca kapayıp, kendimce kaçmaya çalıştım gerçeklerden.

"Marat" Erdemin sesiyle zorlukla gözlerimi açtım, "Yağmur yağıyor, gel içeri" cevap verebilecek takatim yoktu, sustum. "Kalkmıyor musun?" dedi, kafamı salladım.

"Peki, madem" sinirle adımlayıp, üzerime eğildi "Napıyorsun?" dedim. Gözünün ucuyla bakıp, birden kucağına aldı "Hasta olucaksın" dedi, içeri girerken. Mırıldanarak "Kuş kadar olmuşsun gerizekalı" dediğini duymuştum.

Havlu yardımıyla saçlarımı kurutmaya çalışan, Erdemin yüzünü izledim. Düğümlenen boğazımla "Dayanamıyorum" dedim, bir anda. Yanaklarımı sildiğinde ağladığımı fark ettim.

Endişeyle "Bir şey mi oldu?" dedi, yutkunup "Olmadı mı?" dedim. İç çekip, saçlarımı öptü "Alışacaksın" dedi. Hıçkırıklar ağzımdan kaçarken, ellerimle yüzümü kapattım. Kollarını sarmasıyla karşılık verip, göğsünde ağladım.

Yatıştığımda, Alişan yanımıza oturup "Marat sana bir şey diyeceğim" dedi, gözlerimi ağırca kapatıp açtım "Yanımda çalışmak ister misin?" Erdemle beraber "Ne?" demiştik, hemen konuşarak "Yani şöyle ki, bir neden den dolayı bir çalışanımız kovuldu, Kubilay beyde yeni çalışan bulamamı istedi. Aklıma sen geldin" Erdem şüpheyle "Neden kovuldu?" dedi, ensesini kaşıyıp "Bende bilmiyorum" dedi.

Obsesyon -GayHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin