Gece yarısı uyumaya korkar olmuştum, ah şu kabuslar. Alıp başımı soğuk, bir o kadarda karanlık sokaklarda yürüdüm. Anlaşılan yeni meskenim boş parklar olmuştu. Yağmurun ıslattığı banka, paltomu kalçalarıma çekiştirerek oturdum.
İlk gelişim değildi burası, o kara haberi aldığım günün akşamı uğramıştım bu parka. Ne gülünç, güzel hatıralarım yine dört bir yandan kollamıştı beni. Ağaçların arasından çıkan adamla irkildim. Sarsak adımlarla yanıma geldi.
Orada yokmuşum gibi bana aldırmadan oturdu yanıma. Uzamış sakalı, bakımsız görünümüne kapılıp evsiz olduğunu düşündüm. "Napıyorsun burada?" dedi, yalnız ikimiz olmasına rağmen benimle konuşuyor olmasına tereddüt ettim. Omuzlarımı silktim "Hiç" dedim.
Biraz daha yayılarak oturdu "Sigara ister misin?" hayatımda hiç ağzıma sigara değdirmemiştim "İstemem" dedim. Umursamazlıkla "Sen bilirsin" dedi. Bu tür adamların cömert olması, ne tuhaftı? "Adın ne çocuk?" sorusuna kısık bir sesle "Marat" dedim, beni tekrarlayarak "Marat" dedi.
"Anlamı var mı?" öylesine sorulmuş bir soru olsada, cevaplamayı sevdiğim bir soruydu. "Reenkarnasyon yaşamını, ölümünü ve yeniden doğuş döngüsünü ifade eder" dedim. Ağzı açılırken "Vay be, baya güzelmiş" dedi. Merakla "Senin ismin ney?" dedim, yakttığı sigarasından yudum alıp "Bekir" dedi.
Gözlerini devirerek "Sen sormadan söyleyeyim, deve yavrusu anlamına gelir" dedi. Söylediğinden çok, mimiklerine güldüm. "Bu saatlerde buralarda çok dolaşma" dedi, "Neden?" dedim.
"Torbacıların, benim gibi evsizlerin yeridir buralar" etrafıma bakındım, söylediklerinden hafif ürkmüştüm "Anladım" dedim. Telefonumun alarmı çalınca cebimden çıkarıp, kapattım. İşe gitmeliydim artık. Ayağa kalkıp, elimi uzattım ona.
"Tanıştığımıza memnun oldum, Bekir ama işe gitmem gerekiyor" gülümseyerek, elimi sıktı "Tekrar karşılaşana kadar kendine iyi bak Marat" elini çekmesiyle, ellerimi ceplerime soktum "Sende öyle" dedim. Sırtımı ona çevirip, hızlı adımlarla yürüdüm.
...
Kubilay beyin kahvaltısını alıp, basamaklardan dikkatlice çıktım. Dirseğimle kapıyı tıklattığımda aldığım tok sesle içeri girdim. Telefonda konuşan adama baktım, gözleriyle işaret verince tepsiyi masasına bıraktım. Kapının ağzında durup, bekledim bir şey demesini.
Sonunda telefonu kapattıp, bana döndü. "Marat, bugün Dorayı sen okula bırak." tam konuşacakken, kapının açılmasıyla dilimin ucundakileri yuttum. İçeriye giren Kalender bey "Abi bu beceremez, ben bırakayım Dorayı" yandan bakarak kıravatını ayna önünde düzeltti "İkiniz berber gidin, hatta Üzeyir de gelsin" dedi.
Oflayarak "Üzeyir neden götümüzden ayrılmıyor?" isyan eden çocuğa yarım ağız güldü "Diyelim adamlar size saldırdı, dövebilir misin?" dedi "Dövmeye ne gerek var, emanetle halledilir" birden ciddileşen adama "Şaka yaptım" dedi, gülerek.
Onların atışmalarını izlerken, aklıma nedensiz Erdem geldi. İçimi saran özlemele derin nefes aldım. "Hem abi neden bize saldırsınlar?" Kalenderin sorusuyla, Kubilaya baktım "Mete denen çocuğu bıraktık" anında yükselen çocuk "Neden bıraktınız?" dedi "Canım istedi" dedi.
Söylediği şeye gülmemek için zor tutum kendimi. Yanımdaki fokurdayan beden "Ya abi" dedi. Oflayarak "Hadi gidin" dedi, Kubilay. Aldığı cevapla, koca adamın abisine dudak büzmesine hayretle baktım. Dışarıdan korkutucu görürünsede, çocuksu bir yapsı vardı. "Gidek madem" dedi, omuzuma elini atmasına şaşırsamda, ona uyum sağlayıp aşağı indik.
Bahçede Dora hanımı beklerken "Yeni çocuk" dedi, Kalender bey "Efendim" dedim. "Laf atarlarsa napıcaksın?" omuzlarımı silkerek "Bilemem" dedim. Gülerek "Dayak yersen karışmam" dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Obsesyon -Gay
JugendliteraturDünyanın karanlık yüzünde yetişen, Kubilay ve hayatı boyunca küçük bir mum ışığına muhtaç kalan, Marat' ın hikayesi. •Eşcinsel konulu bir hikayedir.