güz yaprakları saçlarına düşüyor

1.1K 161 11
                                    

12*

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

12*

choi cello, dream

Mutluluk kelimesinin insanın yüreğinde nasıl izler bıraktığını net bir şekilde anlıyordu Jeon Jungkook. Han nehri kıyısındaki kumsalın üzerinde oturdular beraber. Kim Taehyung battaniyeyi ikisinin omuzlarına sardı. Bir pizza kutusu Jeon Jungkook'un kucağında duruyordu. Pizzanın sıcaklığını bacaklarında hissediyordu. Kim Taehyung bira kutularını açtı, birini Jungkook'a uzattı. Serin hava yüzlerine vuruyor, saçları birbirine giriyordu ama önemli değildi, yan yana olmaktan mutluydu ikisi de. Pizzanın kokusu denizin kokusuna karıştı. "Seninle olmanı beni huzurlu hissettiren bir yanı var. Çözemiyorum ama iyi geliyorsun, benim gün ışığımsın, Kim Taehyung." dedi Jungkook, ona olan hislerini başka hangi kelimelerle anlatabilirdi, bilemiyordu.

"Onları görmek istiyorum."

İçini yiyip bitiriyordu günlerdir bu düşünce. Biyolojik ailesini görmenin onun üzerinde nasıl bir etki yaratacağını bilmiyordu. Kim Taehyung yanında olacak, elini tutacaktı, biliyordu. Kendini onun varlığıyla güçlü hissediyordu. Vigna ona gün içinde birkaç mesaj atmak dışında iletişime geçmemişti, onları rahat bırakmak istediği belli oluyordu. Babasıyla konuşacak cesareti henüz kendinde bulamamıştı. Vigna ile yüz yüze konuşmak istiyordu. Onun gözlerinin içine bakarak halledebilirdi ancak bu konuşmayı. "Emin misin sevgilim?" diye sordu Taehyung, onu kolları arasına aldı. Jungkook birkaç yudum aldı birasından. "Eminim. Kore'den bu yüzleşmeyi yapmadan dönersem yarım kalacağım, biliyorum. Taehyung gözlerimle görmem gerek." dedi Jungkook, pizza dilimi aldı ve küçük bir lokma ısırdı. "Tamam bebeğim, yarın gidelim." Jungkook başını iki yana salladı, "Hayır, bugün görmek istiyorum. Cesaret edemem yoksa." Taehyung onun saçlarını öptü, ne zaman isterse gidebileceklerini söyledi.

Birkaç saat daha kaldılar sahilde, Jungkook içindeki tüm cesareti toplamak için zaman buldu kendine. Sevdiği insanın kolları arasında her şeyin harika olacağına inandırdı kendini. Pizza ve bira kutularını çöp konteynırına attılar. Taehyung kiraladıkları arabanın şoför koltuğuna oturdu. Jungkook emniyet kemerini bağladı. "Ben bakımevi ile konuştum Jungkook. Ziyaret edebileceğimizi söylediler." Jungkook arkasına yaslandı. Bedeni titriyordu. Kendini o anlara hazırlamaya çabaladı. Roma'daki tatillerini düşündü. Ne bir yüz hatırlıyordu, ne bir ses, ne de onları hatırınca bırakacak en ufak bir ayrıntı. Bir meydandaydı, insanlar çevresini sarmıştı, ağlıyordu. Korece dışında konuşabildiği hiçbir dil yoktu. Bir yaşlı Koreli turistin geldiğini biliyordu. Saçlarını okşamış, onunla Korece konuşmuştu.

Parmakları dizlerinin üzerinde ritim tutarken birden yorgunluk çökmüştü bedenine. Gözlerini kapattı, başını geriye atarak koltuğa yasladı. Dizlerindeki ellerinden birini tuttu Taehyung, parmaklarını birbirine geçirdi. "Ben yanındayım, sen istediğin an geri döneriz." dedi, Jungkook geri dönmek, bu yüzleşmeyi ertelemek istemiyordu. "Biliyorum, sen yanımda olmasan asla cesaret edemezdim buna." dedi Jungkook, ona gülümsemeye çabaladı. Gözlerini cama çevirdi. Kalabalık caddelerden geçerken dikkatini dağıtmaya çabalıyordu. İnsanların kıyafetlerine bakıyor, dinledikleri müzikleri tarzlarına göre tahmin ediyordu zihninde. Bir öğretmen olduğunu düşündüğü adamı zihninde çocuk şarkısı ile eşleştirirken keyif alıyordu bu durumdan.

hang on to moment' taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin