YarenSayyar'a çok teşekkürleer yorumu için. Bir de bayan_hayalperest'in reading list'inde B.A'yı gördüm ve çok mutlu oldum, sağolsun :)
Becoming Autumn
Autumn hangi akla hizmet böyle bir işe kalkışıp Stiles'tan rica etmişti ki. Bu biraz tuhaftı çünkü Stiles ile aralarında bir çekim olduğu inkar edilemezdi. Ama yine de Stiles'a güvenebileceğini biliyordu.
Bazen kendini ahlaksız biri gibi hissediyordu genç kadın. Kalbinde Paul vardı, evet ama smokinli dükünü de düşünmeden edemiyordu. Bir de Stiles ile aralarındaki adı konulamayan çekim tabii.
Her şeyi kafasından atmak ister gibi kafasını hızla sağa sola salladı. Çekim falan yoktu, o Paristeki maskeli palyaço da. Sadece Paul vardı ve genç kadın onu, Paul da Autumn'u seviyordu.
Her şey bu kadar basitti. Sanırım.
Autumn düşünceleriyle boğuşurken, Stiles atını hazırlatmıştı. Zaman kaybetmeden Gece'ye bindi ve hep yaptığı gibi atın yelelerini okşadı.
"Görüyorsun değil mi kızım, baban delirdi. Autumn'un sevgilisine haber götürüyorum. Kim bilir belki posta güvercini olup görevimi iyi yaparsam mevkiim yükselir belki " diye mırıldanıp gülümsedi.
Bu yaptığı davranış tuhaftı belki ama içinden bir ses yapması gerektiğini söylemişti. Hem zaten onun burada olmasının sebebi de içindeki ses değil miydi?
Pariste içindeki sese kulak verip konuşmaları gizlice dinlemeseydi Autumn ile tanışmayacaktı bile. Onu Londradaki dairesinden buraya sürekleyen de o lanet olasıca sesti.
Aklına o balodaki balkondaki hali gelince ister istemez dudakları yukarı kıvrıldı. O gün o balkonda hem hırçın hem savunmasızdı.
Cromwell dükü Robert Stiles kalbini kaptırmıştı işte. Içindeki sese lanet okurken çok önemli bir şeyi unutuyordu genç adam. " Kalbinin payını "
Atının hızlanması için ayakları ile vurdu. Bu işi biran önce bitirmek için hızlı gidiyordu. Ormanda ilerledikçe daha fazla atıyla devam edemeyeceğini anladı. Buradan sonrasını yaya devam etmek zorundaydı.
"Beni burada bekle olur mu? Uslu bir kız ol baba hemen dönecek " deyip atından inerek yürümeye başladı.
Ormanın içinde daha da ilerledikçe atını bırakmaknın çok yerinde bir karar olduğunu daha iyi anladı. Eğer atıyla gelmiş olsaydı sanırım atını bir daha kullanamazdı.
Terkedilmiş kulübeye iyice yaklaşınca birtakım konuşmalar duydu. Bir an Autumn'un kendisini atlatıp buraya geldiğini sandı ama bu imkansızdı. Kendisinden önce buraya ulaşamazdı. Sessiz olup dinlemeye karar verdi.
"Bak bana biraz zaman tanı söz halledeceğim." dedi Paul yanındaki kadına.
Kadınsa "Seni çok özledim ve artık sıkıldım" diye söylendi.
"Bak sana söz veriyorum halledeceğim bana sadece biraz zaman ver. Her şey o kadar basit değil. Ama şimdi bunları konuşmayalım Autumn gelmek üzeredir. Yarın bu vakitte buraya gel. Biraz konuşuruz. Sonra da yatağı ısıtıp hasret gideririz" dedi Paul.
Stiles yakalanmamak için kadının yüzünü bile göremeden kulübeden uzaklaştı.
Paul denen o pisliğe inanamıyordu. O adamdan pek hoşlandığı söylenemezdi ama yine de Autumn'u sevdiğine inandığı için ona bir nebze de olsa saygısı vardı.
Olaylara müdahale etmeyip beklemesinin sebebi de bu saygıydı zaten. Ama görünen o ki şerefsiz adam saygıyı haketmiyordu.
Biraz daha bekledikten sonra hiçbir şey olmamış gibi kulübeye gitti Stiles.
Paul'a Autumn'un gelemeyeceğini haber verip hızla uzaklaştı. Eğer daha fazla durursa kendine hakim olamayıp o pisliğe haddini bildirecekti yoksa. Bunu istemiyor değildi ama önce Autumn'un onun kim olduğunu görmesi gerekti. Artık seyirci olarak kalmaya devam edemezdi.
Geldiği yoldan geri dönüp soluğu Kont Crimpton'un yanında aldı. Ona planından bahsetti. Yaşlı Kont ise "Buna izin veremem Sayın Dük. " diye yanıtladı onu.
"Kont Crimpton lütfen bana güvenin ve yarın Autumn'un evden çıkmasına izin verin yeter" diyerek yaşlı adamı ikna etmeyi başardı.
****
Dün gece Stiles hizmetçisi ile haber gönderip Paul ile konuştuğunu ve hatta Konttan bugün dışarı çıkması için izin aldığını söylemişti.
Paul onu dünkü saattte aynı yerde bekliyordu yani. Stiles'a içinden binlerce teşekkür edip hazırlanmaya başladı. Paul'a sürpriz yapıp ne kadar maharetli olduğunu kanıtlamak için pasta bile yapmıştı.
Tabii bu yüzden biraz geç kalmıştı ama Paul'un bunu dert edeceğini sanmıyordu. Onu beklerken öfkelense bile Autumn'u ve elindeki pastayı görünce siniri yerini gülücüklere ve öpücüklere bırakacaktır diye düşündü genç kız. Sonra öpücük fikri üzerine kıkırdamaya başladı.
Bu düşüncelerle ilerlerken kulübeye geldiğinin farkında bile olmamıştı. Acaba çok mu geç kalmıştı ve Paul sinirlenmiş miydi?
Kulübeye girmeden önce pencereden sevdiği adamı görüp onu göre davranmak en mantıklı yoldu.
Içi içine sığmıyordu, yavaş adımlarla pencereye ilerledi. Pencereden baktığında gördükleri karşısında olduğu yerde kaldı.
Gördükleri doğru olamazdı değil mi? Yatakta yatan o adam beyaz atlı prensi olamazdı veya koynundaki o kadın...
Bunca zaman bir hayali yaşamış hiç olamazdı.
Gördüğü kesin bir rüyaydı. Tanrı babasından habersiz işler karıştırdığı için bu kabusla cezalandırıyor olmalıydı.
Yoksa bu olanların başka bir açıklaması olamazdı. Biricik Paul'u ona bunları yapmış olamazdı. Peki ya yanındaki sürtük, ya ona ne demeli?
Olayın şokunu atlamadan içeridekiler konuşmaya başladı.
"Sevgilim, Kont Crimpton'un işlerinin bu aralar pek iyi gitmediğini duydum. Bu konuda ne düşünüyorsun?" dedi kadın.
"Onun işlerinin kötü halinin bizim iyi giden halinden kaç kat iyi olduğundan bahsetmeme gerek var mı? Hem şu aşamada plana sadık kalmamız en mantıklısı. Ne kadar para götürebilirsek o kadar rahat yaşarız sevgilim" dedi aşık olduğunu sandığı adam.
Bu iğrençliğe daha fazla katlanamayacağını anlayıp koşarak oradan uzaklaştı.
Kulübeden yeterince uzaklaşınca içinde tuttuğu hıçkırıkları serbest bıraktı. Ormanın içinde Stiles'ı görünce kendini daha fazla tutamayıp öğürmeye başladı. Hemen genç adam kızın yanına koştu. Ona sarıldı, hiçbir şey demeden sadece sarıldı. Zaten Autumn'un da hıçkırıklarından ne dediği anlaşılmıyordu. Kurduğu cümleler arasından sadece iki kelimeyi seçebildi genç adam.
"Margaret ve Paul..."
Bazen karşılaştığımız zorluklar kaderimizi oluşturur. Bu zorluklara en yakın arkadaşınız ve sevdiğiniz adamın ihaneti de dahildir. Eğer bunlar olmasaydı belki de yazarınızın size aktaracağı bir hikaye bile olmayacaktı...
Not: Israrla sizden yorum istiyorum ve bu arada final yaklaşıyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Becoming Autumn
RomanceKülkedisi her zaman kız değildir. Peki ya külkedisi erkekse ve kaçarken ayakkabı bile bırakmadıysa?