2.
Kadife perdelerin tavandan tabana kadar camın önünü kapladığı odada sadece gece lambasının altın rengi ışığı ortamı aydınlatıyordu. Loş ışığın hakim olduğu mekanda ise bir kalp korku ile çarpıyordu, Judas sahip olduğu bir çok şeyi önemserdi ve değer verirdi, eşyalar da buna dahildi.
Tate ise olabilecek en kötü şeylerden birini yapmıştı, Judas'ın camdan hançerini tuzla buz etmişti. Bu hançerin tek özelliği camdan olması ve diğer hançerlerden buna rağmen daha keskin olması değildi. Eğer bu hançer herhangi bir canlı varlığın kanıyla ıslanırsa hançer kendi ruhunu kazanıyor ve fırlatıldığında asla hedefi kaçırmayan sihirli bir nesneye dönüşüyordu.
Sıradağlar arasında en baştaki dağın zirvesinde bile olsanız, karşınızdaki dağda görüş alanınıza giren ilk noktaya hançeri fırlatırsanız oraya saplanması hiç de zor olmazdı. Bu yüzden Judas için bu önemli bir hançerdi ve Tate bu hançeri elinde oynarken yanlışlıkla yere düşürmüştü, parçaların elini batmasını umursamadan onları bir araya getirip aynı sırada dizse bile artık yapacağı hiçbir şey yoktu, iş işten geçmişti.
Ama Tate, kırık hançerden daha büyük bir enkaz gibi görmeye başlamıştı bile kendini. Çaresizce dizlerinin üzerine çökmüş yerdeki hançere bakıyordu, parmağında küçük bir kesik vardı ve kendi kanını bıçağın üstüne akıtsa bile artık her şey için çok geçti.
Kapı açıldığında ve koridorun ışığı içeri dolduğunda Judas kaşlarını çattı, havayı koklayarak "Tate, neden odamda kanının kokusunu alıyorum?" diye sordu. Tate çaresizliği çok fazla hisseden biri değildi, neredeyse Judas kadar her istediğine sahip olan güçlü biriydi. Lakin bu güç, Judas'ın yanında küçülerek un ufak oluyordu, şimdi ise müthiş çaresiz hissediyordu.
Korkusunun boşuna olmadığını biliyordu, Judas eğer kendi değer verdiği bir şeye zarar gelirse bunun bedelini her kim olursa olsun ödetirdi. Onun için nedenlerin ve amaçların, niyetlerin ve yanlışlıkla olmaların bir önemi yoktu; sadece sonuçlar vardı.
Tate'nin göğsü, alıp verdiği nefesler yüzünden kalkıp inerken Judas yatağın etrafından dolaşıp kendisine cevap vermeyen adamın karşısına geçtiğinde Tate dizlerinin üstünde kafasını yere eğmiş bir şekilde önündeki bir şeye bakıyordu. Judas gözlerini kısarak hemen sol tarafında duran duvardan lambanın düğmesine bastı ve tüm oda aydınlandığında Tate'nin baktığı şeyi de görmüş oldu.
Tate "Özür dilerim, yemin ederim yanlışlıkla oldu. Sadece dikkat çekici ve güzel görünüyordu, elime alıp biraz incelemek istedim ama kayıp düştü, bile bile yapmadım Judas"dedi, Judas'ın mimiklerinde hiçbir değişiklik olmadı "Sevdiğim bir şeye zarar verdin Tate" diye yanıtladı onu.
Tate "Özür dilerim, gerçekten çok özür dilerim"dedi. Judas ise gözlerini yumdu ve ağır ağır göz kapaklarını kaldırdı dudaklarını içine çekip dilini şaklattı ve "Ben de senin sevdiğin bir şeye zarar veririm o zaman" dedi. Tate'nin gözleri irileşti "Judas" diye fısıldadı, takati kalmamıştı daha yüksek çıkmasına çünkü onun acımasız tarafını en iyi bilen kişi kendisiydi.
Judas kafasını iki yana salladı "Bu sıradan bir hançer ya da önemli özellikleri olan bir nesne olmasaydı sorun yoktu ama sen hem benim olana benden izinsiz dokundun hem de onu yok ettin, bunu basit bir özürle affedecek biri miyim sence?" diye sordu.
Tate yutkundu ve dilini sol yanağına bastırırken "Hançerine benden daha çok değer veriyorsun anlaşılan" diye yanıtladı onu, bu cevap Judas'ı daha fazla sinirlendirdi "Kendime senden daha çok değer veriyorum hançere değil, bunu kaç kez tekrarlamam gerekecek? Benim kendime duyduğum saygıyı eğer sen de bana duymuyorsan bunu sana ödetmeyeceğimi mi sandın?" dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Judas's Kiss
أدب الهواةVe bir öpücük ile gelir ihanet. Bu bir aşk hikayesi değil, bu yolunuzu kaybedeceğiniz, kötülüğün çiçeklerini açtırma yarışı. Lakin kazanan bir kişi olacak. JJK | KTH