GİRİŞ

142 13 79
                                    

En nefret edilen yerdir hastaneler. Her ne kadar sağlık sektörü olsada çoğu insanlar ayaklarını sürüyerek geçer o koca sensörlü kapılardan. Kadir ise bu gece ne ayaklarını sürüyerek ne de nefret dolu bakışlarla girmişti hastaneye. Soğuk hastane duvarları üzerine üzerine geliyordu ama nefretle girdiği için değil mis kokulu güzeller güzeli biricik karısı doğum yaptığı içindi. Uzun koridorda bir ileri bir geri giderken heyecandan elleri ayakları titriyordu. Dokuz ay boyunca bu ânı iple çekmişti. Hiç bu kadar heyecanlanacağını tahmin bile etmemişti. Gözlerinin dolduğunu hissediyor ama kendini sıkıyordu ağlamamak için. Bugün çok sevdiği karısından ve kendisinden bir parça geliyordu dünyaya.

Doğumhanenin önüne geldiğinde yine karısının acı dolu çığlıkları doldurdu kulaklarını. Yüzünü buruşturma isteğine çok zor hakim oldu. O burada dolanırken karısı içeride acı çekerek evladını doğururken elinden hiçbir şey gelmemesine ayrı bir sinir oluyordu. Ayrıca onun girmesi gereken yerde karısının doktor arkadaşı ve kız arkadaşı girmişti doğuma. İkiside uykunun kollarındayken karısının sancısı başlamış ve apar topar hastaneye gelmek zorunda kalmışlardı. Yolda ise arkadaşlarına haber vermişlerdi. Buraya geldiklerinde ise Melek'in arkadaşları doğuma girmiş ve kadir'i içeri almamışlardı. Ve de yaklaşık iki saate yakın doğumdaydı Melek.

"Lan oğlum bir otur şuraya. İki saattir dolanıp duruyorsun başımı döndürdün ya."

Kadir'in bakışları kadim dostu Levent'e kaydı. Levent, Leyla, Burak ve Kadir lisede tanışmış yıllar boyu bağlarını koparmamışlardı.

Levent; kumral kıvırcık saçlı, koyu kahverengi gözlere sahip, 1,98 boylarında kalıplı bedene sahipti. Aralarındaki en uzunu Levent denilebilirdi. Karısı Filiz ile evli bir buçuk yaşında ikizleri vardı. Filiz ise Melek'in çok yakın dostuydu.

Leyla; mavi gözlü, buğday tenli, kumral saçları olan alımlı güzel bir kadındı. Kadir'lerin kardeşi gibi gördüğü moda tasarımcısıydı Leyla da. O da Melek'in arkadaşı, abisi gibi gördüğü adamla evliydi. Onlarında bir buçuk yaşında erkek çocukları vardı.

Burak ise siyah saçlı esmer tenli uzun boylu kalıplı biriydi. Bu dörtlünün enerji kaynağıydı. Burak da Melek'in arkaşı olan Ayla ile evliydi. Onlarında bir buçuk yaşında erkek çocukları vardı. Hepsi çok yakın tarihlerde evlenmiş az aralıklarla çocuk sahibi olmuşlardı. Kadir ve Melek ise bazı sebeplerden ötürü geç kalmışlardı. Gece yarısı olduğu için Leyla ve Ayla çocukların başında evde kalmışlardı.

"Nereye oturuyorum kardeşim. Benim orada karım doğum yapıyor. Bende burada oturacak mıyım. Yok öyle saçmalık. Zaten içeri de almadılar beni. Bak aklıma geldi yine sinir oldum."

"Seni neden içeri almadıklarını gayet iyi biliyorsun." Sessiz kaldı Kadir. Çok iyi biliyordu.

Kan terler içinde kalmış Melek derin derin soluyordu. Hayatı boyunca bu kadar acı çektiğini hatırlamıyordu. Kan çağına dönmüş gözleriyle doktoruna abisi gibi gördüğü arkadaşına can dostuna baktı. Sesi ne kadar kısıldıysa artık kurduğu cümle çok duyulmamıştı.

"Kaya delireceğim şimdi. Neden bitmedi bu doğum hala."

"Senin çocuğunun inadı ben ne yapabilirim Melek. Hadi son bir kez daha bu sefer olacak." Son kez tüm gücüyle ve kısılmış sesiyle bağırdı Melek. Evet Kaya'nın dediği gibi bu sefer olmuştu. Anın verdiği rahatlamayla gözlerini kapattı. Başı geriye düşmüştü. Aynı saniyelerde doğumhanenin içini cırtlak sesli bebek ağlama sesi kaplamıştı.

"Ayy Meleeek. Bir kızın oldu. Ayrıca haklıymışsın. İyi ki Kadir'i içeri almamışız." Filiz'in kurduğu cümle ile gözlerini araladı Melek. Gördüğü görüntü yanıltmamıştı onu. Haklıydı biliyordu. Filiz kucağına doğru düzgün alamadığı kızını koltuk altlarından tutarak Melek'e getiriyordu. Kızının da kendisi gibi bembeyaz kanatları vardı. Kızını kucağına aldığında kızı ağlamasını kesmişti. Sessizce kanatlara fısıldadı Melek. "Şimdi içeri girin ve kızım on sekizini doldurmadan önce bir daha ortaya çıkmayın. Hatta kızımın başına bir şey gelmediği sürece kendinizi ve güçlerini belli etmeyin. Ne kadar gücü varsa." Kanatlar kaybolduğunda kızının kokusunu içine çekti. Mis gibi kokuyordu. Bu anı aklının bir ucuna kazıdı. Unutulmaz bir anıydı bu.

Doğumhanenin kapısında sevdiği adamı gördüğünde gözyaşlarına rağmen o güzel gülümsemesini verdi kocasına. Kadir ise onları gördüğünde boyuna göre ne kadar küçülebildiyse o kadar küçüldü bu manzaranın karşısında. Sanki anne babası ona yeni oyuncak almış gibi içi kıpır kıpırdı. Ama bu heyecan sevinç bambaşka bir şeydi. Atık büyümüş koca adam olmuş ve de baba olmuştu Kadir. Ona uzatılmış ele doğru yürüdü. Göz yaşları kendisinden habersiz akmaya başlamıştı bile. Karısının yanına geldiğinde dizlerinin üzerine çöktü. Bu dizler sadece onun için yere değiyordu. Artık bir kişi içinde değecekti. Sevdiğinin kucağındaki kızından derince soludu kokuyu. Bu hayatında duyduğu ikinci güzel kokuydu.

"Kızımız oldu Kadir'im. Dupduru güzel, savaşçı bir kızımız oldu."

"Sana benziyor. Dupduru güzel bir kız. Fakat savaşçı için aynısını söyleyemem. O zaman kızımızın adı Duru olsun. Duru Sağlam. Tam kızımıza layık." Aylardan 24 Ekim günlerden pazartesiydi. Haftanın başında Kadir ve Melek kızlarını kucağına almıştı.

Ama Kadir bunu yapmasa olmayacaktı. Bu savaşa kızını sokmayacaktı. Cebinden çıkardığı iğneyi yeni doğmuş kızının koluna yaptı. Bu iğne onun güçlerini yok edecekti. En azından bunu umuyordu. Her ne kadar diğerleri olumsuz baksa da bu olaya.

Melek ise o iğneden sonra kızının kulağına sadece şunları fısıldadı.

"Andım olsun sana annem, küçük meleğim, dupduru kızım. Seni bu savaşa sokmamak için elimden gelenin fazlasını yapmaya çalışacağım. Ama eğer ki olurda savaşmak zorunda kalırsan kanadını kırsalar bile savaşmaktan asla vazgeçmeyeceksin."


🪽

Giriş bölümüyle selamlar.

Eğer beğendiyseniz oy vermeyi ve düşüncelerinizi yorumlarda paylaşmayı unutmayın😇

MELEĞİN GÖZYAŞI kırık KanatlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin