1.BÖLÜM

55 8 197
                                    

Hayat herkesi farklı yerlerden ağır yaralardı. Bu yara insanlar tarafından basılmazsa kabuk bağlar iyileşmeye yüz tutardı. Fakat ne zaman biri o yarana bazsa kabuğu soyulur oluk oluk kan akardı o yaradan.

Sabahın erken saatlerinde kalkmayı kimse sevmez. Hele ki o sabahın erken saatlerinde dersi varsa. Gözüme vuran gün ışığı işe zorla gözlerimi araladım. Aralayamamış bile olabilirdim. Sanki gözlerime çivi batıyormuş gibi acıyordu. Ayrıca sabahın bu saatlerinde benim perdem asla açık olmazdı. Tabi eğer gelip bile isteye, beni sinir etmek için birisi perdeyi çekmediyse. Üzerimdeki yorganı ayak ucuma itekleyerek yataktan doğruldum. Üç gündür doğru düzgün uyuyamıyordum proje ödevim yüzünden. Ve haliyle uykusuz, agresif ve huysuzdum.

Komidinin üzerindeki telefonuma uzandım saate bakmak için. Telefonun parlak ışığı gözümü almıştı çok fena. Bu kadar parlak ışıkta kullandığım için ayrı bir sövdüm içimden. Her ne kadar gözümü rahatsız etsede ekrana baktığımda instagram ve whatsAppdan gelen bir kaç bildirim gördüm. Birisi üniversiteden arkadaşım birisi de ansızın sanaldan tanıştığım arkadaşıma ait mesajlardı. Kendime gelmeden mesajlara girip cevap vermeyecektim. Bu yüzden saate baktım sadece. Saat dokuza geliyordu ve benim bir buçuk saat sonra dersim vardı.

"Siktir ya." Panikle yataktan kalktım. Ayağım takılıp tökezlesem de odamdaki banyoya ulaşabilmiştim. Hızla üzerimdekilerden kurtulup soğuk suyun altına girdim. Kendime gelebilmemin en yetkili yötemiydi soğuk su. Yaklaşık on on beş dakika suyun altında durduktan sonra durulanıp banyodan çıktım.

Babam mimar olduğu için şuan durduğumuz evi kendi tasarlamış ve kendi inşa ettirmişti. İki katlı büyük bahçeli bir ev yapmıştı. Gerçi ev bizim için olmasa da burada kendi evimiz gibi yaşayıp gidiyorduk. Durumumuz da gayet iyi. Bir zamanlar bizimde sıcak yuvamız varmış babam öyle der ta ki annem bizi bırakana kadar. Çocukluğumla ilgili çok bir anıyı hatırlamıyorum. Sadece arada zihnimde canlanan bir çift kahve gözler oluyor. Onun dışında kendimi bildim bileli yanımda Doruk var. Babamın kardeşi gibi gördüğü kız arkadaşının, Leyla teyzemin oğlu. Benim de boyfriendim, kısaca her şeyim. Leyla teyzeye neden teyze dediğimi çözebilmiş değilim. Normalde hala demem gerekir ama ben teyze diyorum. Belki de teyze anne yarısı olduğu için teyze demeye alışmışımdır. Çünkü beni bu yaşıma getiren kendisiydi.

Babam beni bu odanın kapısına getirip "güzel kızım bu oda senin istediğin gibi döşe" dediğinde tek yaptığım gidip tonlarca siyah gri tonu seçmek olmuştu. Banyo fayanslarımda bile gri tonu kullanmıştım. Bu yüzden Doruk'un alay konusu olmuştum çoğunlukla. Neymiş efendim ben kızmışım, bu kadar koyu tonlar bana göre değilmiş, daha çok pembe yakışırmış bana. Ne zaman böyle söylense benden yumruk yer susardı. Tabi benim yumruğum ona sinek ısırığu gibi gelsede sesini çıkarmaz bıyık altından gülerdi. Kendisi kas yığını olduğu için her ne kadar benimde fit bir vücudum olsa da dengi olamıyordum. Okyanus mavisi gözleri vardı Doruk'un. Ayrıca koyu sarı saçlı, uzun boylu kalıplıydı. Her kızın isteyeceği tarzdan yani. Kendisi tam bir motor aşığı ama sağ olsun Leyla teyzem müsaade etmediği için motor alınamıyor kendisine.

Cıvıl cıvıl bir kız olmadım hiçbir zaman. Hep koyu renkler tercihim olmuştu. Adıma göre çok hırslı gözü kara savaşçı bir kızdım. Her ne kadar hastanelik pardon tımarhanelik olsamda çok savaştım kendimle. Çoğu spor dalıyla uğraştım babam yüzünden. Ama en çok boksta oyalanmıştım. Hem ilgimi çektiği için hemde Doruk boksör olma yolunda olduğu için. Tabi o boksörlük Leyla teyzem sayesinde sekteye uğramazsa. Her ne kadar boks yapsam da asıl olayım danstı. Koreografi çalışmayı çok seviyordum. O hareketler beni kendimden bile soyuklaştıryordu. Hatta sanırsam bugün kursum vardı. VE BEN HALA OYALANIYORDUM.

MELEĞİN GÖZYAŞI kırık KanatlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin